Ramazanda beslenme

Ramazan ayı toplumumuzda, sofralara daha fazla özen gösterilen ve yemek çeşidinin bol olduğu bir dönemdir. Sahur normal kahvaltıdan , iftar ise akşam yemeğinden daha zengin hazırlanır. Bu nedenle Ramazan ile birlikte kişilerin beslenme alışkanlıklarında değişiklikler meydana gelebilmektedir. Bu dönemde beslenme açısından dikkat edilecek en önemli nokta kişinin vücut dengesini koruması olacaktır. Bunu sağlayabilmek için de yeterli ve dengeli beslenmenin basit kurallarına dikkat edilmesi yeterli olacaktır.

İlk olarak öğün sayısı en az 3 olmak üzere 4-5 öğünü bulacak şekilde bir düzen oturtulmalıdır. Bunula beraber her öğünde dört temel besin grubundan tüketilmeye çalışılmalıdır. Yani et/tavuk/balık grubu, süt/yoğurt grubu, sebze-meyve grubu ve tahıl grubu günlük olarak makul miktarlarda tüketilmelidir. Bunlara dikkat edilmediğinde sindirim problemleri, tansiyon problemleri, kan şekeri düzensizlikleri ve benzeri rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Öğün sayısının az olması, vücudun ihtiyaçlarının yeterince karşılanamamasına bu da gün içinde yorgunluk, konsantrasyon azalması, kan şekerinin düşmesi, uyku hali gibi durumlara yol açmaktadır. Bu gibi nedenlerden dolayı özellikle şeker hastalığı, tansiyon , kalp sorunu olan kişilerin doktorlarına danışmadan oruç tutmamaları gerekir. Eğer oruç tutacaklarsa bir uzman tarafından beslenme düzenlerinin ve sıklığının ayarlanması gerekmektedir.

Günlük hayatta önerilen beslenme programlarında olduğu gibi ramazanda da azar azar sık sık besin tüketimi önemlidir. Gün boyunca alınamayan besin öğesi ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Bunun için öğün sayısı arttırılmalı ve mutlaka sahur yapılmalıdır.

Sahurda sadece su içerek niyetlenmek veya gece yiyip yatmanın son derece zararlı olduğu unutulmamalıdır. Sahurda tam tahıllı ekmek ile yapılan hafif bir kahvaltı veya çorba, yoğurt ve tam tahıllı ekmekten oluşan bir menü uygun bir seçim olacaktır. Aynı zamanda sahurda su tüketimine de önem verilmeli ve sıvı alımına dikkat edilmelidir.

İftar çorba ile açılıp ve bir süre ara verildikten sonra yemeğe geçmek hem doygunluk hissinin sağlaması hem de sindirim problemlerinin önlemesi açısından etkili olacaktır. iftara peynir, zeytin gibi basit yiyeceklerle başlanıp , normal yemeğe ise saat 20.00-20 15 sıralarında geçilmesi uygun olacaktır.

Oruç boyunca mide çok boş kalmakta ve genelde kişiler bir anda çok şey yedikleri için sindirim problemleri ortaya çıkmaktadır. Bunu önlemek için iftarda yavaş yavaş ve az miktarda yemek yenmelidir. İftar ile sahur arasında ara öğün eklenmelidir. .Yenilen yemeklerin ağır olmamasına az yağlı, yağda kızartılmadan yapılmış yiyecekler tüketmeye özen gösterilmelidir.

Ramazan ayında oruç tutmak bazen zayıflamak için bir alternatif olarak değerlendirilir. Fakat bu doğru bir düşünce değildir. Sahurdan iftara kadar olan sürede aç kalındığı için metabolizma hızı zaman içerisinde yavaşlar. Kişi once biraz kilo verir ancak bir sure sonra kilo verme durur ve sonrasında kilo artışı gerçekleşir. İşte bu nedenle Ramazan boyunca da yemek yenen saatlerde öğün sıklığı arttırılmalıdır.

Ramazan ayında insanlarda tatlıya karşı istek artmaktadır Yemek sonrası yenilecek tatlı olarak sütlü tatlı daha iyi bir seçim olacaktır. Ramazanın simgesi haline gelen güllaç buna en uygun tatlı olarak kabul edilebilir, tabi miktarına dikkat etmek koşuluyla.

Gebelik döneminde annenin ve bebeğin bu dönemi sağlıklı geçirebilmesi için annenin yeterli ve dengeli beslenmesi çok önemlidir. Bu dönemde annenin besin gereksinimleri artmaktadır. Bu gereksinimler kişiye özel miktarlarda karşılandığında bir yandan annenin sağlığı korunurken diğer yandan doğacak bebeğin normal büyüme ve gelişmesinin, bebek doğduktan sonra da annenin bebeğine vereceği sütün yeterli ve besleyici olması sağlanır. Ramazan döneminde gebe kadınların ihtiyaçları tam olarak karşılanamayacağı için ve anne ve bebeğin sağlığının olumsuz yönde etkilenebileceği için boruç tutmaları önerilmemektedir.

ÖRNEK MENÜ

SAHUR
Tam tahıllı ekmek
Peynir veya 1 Yumurta
Zeytin
Salatalık-Domates
Meyva veya 1-2 çay kaşığı bal/reçel

Veya

Süt
Tost

Veya

Çorba
Tam tahıllı ekmek
Yoğurt

İFTAR
Zeytin veya hurma veya peynir
Çorba
1 Porsiyon et yemeği veya etli sebze yemeği
Salata
Tam tahıllı ekmek veya pilav veya makarna veya börek veya pide

ARA
Meyva
Veya
Meyva kompostosu

ARA
Süt / yoğurt

*Haftada 2-3 kez ara öğün yerine sütlü tatlı yenilebilir.

Sütün Faydaları

Süt içmek yerine süt yemekten daha fazla hoşlanıyoruz. Bir bardak süt yerine bir kase sütlaç veya keşkül, kazandibi, sütlü nuriye tatlısı yemek genelde daha fazla tercih ediliyor ve seviliyor. Çocuklara sütü sevdirmek için çeşitli aromalar ve farklı tatlar karıştırmayı deniyor anneler.

Çocuğunun süt tüketimi için elinden geleni yapan anne, çoğu zaman kendisi için aynı özeni göstermiyor. Her gün çocukların 2 – 3 su bardağı, yetişkinlerinse 1 – 2 su bardağı süt tüketmeleri sağlık açısından çok değerli. Bu konuda yapılmış çok fazla araştırma var ve ben bazılarını sizin için özetledim.

Süt içmek, böbrek taşı oluşumu riskini azaltmaya yardımcı olabilir: Böbrek taşı geçmişi olmayan 81 bin kadınla yakın zamanda yapılmış olan epidemiyolojik bir araştırmada yağsız süt tüketimiyle böbrek taşı riskinin düşüklüğü arasında bir bağlantı olduğu bulunmuştur.

Günde üç porsiyon koruyor

Bir başka araştırmanın sonuçları da göstermiştir ki kalsiyum açısından en zengin yiyecekleri tükettiklerini rapor eden kadınlar (günde üç veya daha fazla porsiyon süt ürünü) sekiz yılı aşkın süre boyunca böbrek taşı oluşumu riski en düşük olan grubu oluşturmuş. Bunun tersine araştırmacılar kalsiyumu besinle almak yerine supleman (takviye) olarak alanlarda böbrek taşı oluşumu üzerine hiçbir etki olmadığını buldular.


Süt tüketimi, salyanın yerine geçerek diş çürümesi riskinin azalmasına yardımcı olur: Nem sağlayarak dişte oyuk oluşumunu artıran maddelerin (örneğin sukroz gibi basit şekerler) temizlenmesine yardımcı olmaya ek olarak süt, oral asitlere tampon oluşturur. Diş minesinin çözülebilirliğini azaltır ve diş minesinin tekrar mineralize olmasına yardımcı olur.

Daha düşük vücut yağı için etkilidir: İki yıllık bir egzersiz programına kayıt olan 18 – 31 yaş arası genç yetişkin kadınlardan süt ürünlerinden daha yüksek kalsiyum alımını tercih edenlerin, daha düşük vücut ağırlığı ve vücut yağına sahip oldukları görülmüştür.

Folat için önemli. Penn State Üniversitesi’ndeki araştırmacılar günde en az üç porsiyon süt tüketen kadınların diğer yiyeceklerde bulunan folatın kullanımını daha etkin olarak sağladığını öne sürmektedir. Folat, kalp hastalıkları ve inmeleri önlemeye yardımcı olabilir ve özellikle çocuk doğurma yaşındaki kadınlar için, bebekte doğumsal anomali riskini azaltma açısından önemlidir.

İyi bir sporcu içeceğidir. Kanada’da yapılan yeni bir araştırmaya göre egzersizden sonra spor içecekleri yerine süt içenler, daha fazla kas yapıyor ve daha çok yağ yakıyor. Araştırmacılara göre bunun nedeni sütün hidrasyon için, sıvı ve enerji için karbonhidrata ek olarak protein açısından da zengin olması.

İdrar yolu iltihabının engellenmesi: Bir araştırmada yoğurt ve belli tiplerde peynir gibi fermente olmuş süt ürünlerini hafta üç veya daha fazla yiyen kadınların, bu tip yiyecekleri haftada bir veya daha az yiyen kadınlardan yüzde 79 daha az idrar yolu iltihabı olduğu görülmüştür.

SAMe nedir?

SAMe (S-adenozilmetionin) doğal olarak insan vücudunda her doku ve sıvı içinde mevcuttur ancak yaşa bağlı olarak düzeyi azalabilir. Nörotransmiterler gibi önemli beyin kimyasalların üretiminde önemli rol oynar. SAMe ayrıca DNA ve kıkırdakların yapımına katılır. Depresyon sorunu olanlarda serotonin, dopamin, melatonin seviyelerini ve etkinliğini artırması yoluyla muhtemelen en kuvvetli doğal antidepresan olduğunu gösteren çalışmalar vardır.

Bu çalışmalarda günlük 1600 miligrama kadar yan etki görülmemekle beraber bipolar manik rahatsızlığı olan kişilerin sağlık uzmanlarına danışmaları gerekir. SAMe, birçok Avrupa ülkesinde 20 yıldan fazla süredir depresyon, kireçlenme ve hepatik sirozun erken aşamalarında alternatif bir tedavi yöntemi olarak kullanılmakta. SAMe yiyecekler içerisinde bulunmamaktadır. Bu sebeple sadece takviyeler yoluyla vücuda alınabilmesi mümkün. Depresyona, kireçlenme ağrılarına çözüm olduğu düşünülmektedir.

Kilolu hamileler dikkat!

Kilolu annelerin normalden daha büyük bebekler doğurduğu zaten biliniyordu. Amayara yeni araştırmalar gösteriyor ki kadın hamilelikten önce kilo verse bile bu risk hâlâ kalıyor. İki çocuk doğurmuş 146 bin kadında yapılan bir araştırma gösterdi ki sadece doğumdan önce normal kilosu olan kadınların büyük bebek doğurma riski düşüyor

Konstipasyon (Kabızlık)

KABIZLIK NEDİR?

Konstipasyon, bağırsak hareketlerinin normale göre azalması anlamına gelir. Bağırsak fonksiyonu, normal olarak bireyden bireye farklılık gösterir. Bir kişi için günde 3 defa dışkılama normal iken başka birisi için haftada 3 defa dışkılama normal sayılabilir. Tanım olarak kabızlık dışkılama işleminin haftada 2 yada daha az olmasına denir. Bazı insanlar kabızlığın anlamını dışkılama güçlüğü veya sert dışkı diye kabul ederler. Bu yanlış bir inanıştır.

Uluslar arası bir toplantıda (Roma kriterleri) aşağıda yazılı kriterlerden en az iki tanesinin veya daha fazlasının, bir yıl içinde en az 12 hafta devam etmesi (ardışık olması gerekmez) halinde durumun, kabızlık rahatsızlığı olarak kabul edilmesi kararlaştırılmıştır.

- Dışkılama sırasında ıkınma (tüm dışkılamaların %25 den fazlasında ıkınma ihtiyacı duyulması)

- Parça parça veya sert dışkı yapma (tüm dışkılamaların %25 den fazlasında parça parça veya sert dışkı yapma)

- Tam boşalamama hissi (tüm dışkılamaların %25 den fazlasında parça tam boşalamama hissi olması)

- Dışkılama sırasında tıkanma (engellenme) hissi (tüm dışkılamaların %25 den fazlasında dışkılama sırasında tıkanma (engellenme) hissi)

- Dışkılama sırasında destek olma (tüm dışkılamaların %25 den fazlasında dışkılama sırasında parmakla veya elle pelvik tabana destek olma)


- Haftada 2 yada daha az dışkılama

KABIZLIK ve TOPLUMDAKİ ÖNEMİ

Mide bağırsak kanalı hastalıkları içinde kabızlık, en sık doktora müracaat edilen hastalıklardan biridir. En fazla ileri yaşta gözlenmesine karşın toplumun her kesimini etkileyebilir. Kadınlar erkekler göre 2 3 kat fazla etkilenir.

NORMAL DIŞKILAMA NASIL MEYDANA GELİR ?

Yemeklerden sonra sindirilmeyen besinler ince bağırsakları geçip 2-3 saat içinde kalın bağırsağa ulaşır. Kalın bağırsak içine gelen artıklar ancak 2-5 gün içinde dışkı olarak dışarı atılırlar. Normalde kalın bağırsağa gelen atıklar sıvı haldedir. Kalın bağırsak içinde ilerlerken su emilir ve bağırsağın sağ tarafında katılaşmaya başlar. Kalın bağırsağın sol tarafı ise depo görevi görür. Kişi yemek yediğinde midesine gelen gıdalar bağırsak içindeki özel bir refleks yolu ile ( gastrokolik refleks ) kalın bağırsağa uyarı gönderir. Bu refleks yol kalın bağırsakta kasılma meydana getirir ve dışkılama işlevi sosyal ortam uygun ise geçekleşir. Sabah sıklıkla kahvaltı sırasında kişinin dışkılama ihtiyacı hissetmesinin nedeni aynıdır. Gıda artıkları kalın bağırsağın en son kısmına (rektum) geldiğinde dışkılama ihtiyacı oluşur. Pelvis (leğen kemiğinin iç kısmı) tabanını oluşturan kaslar (levator ani, puborektalis) dışkılama sırasında aktif görev alırlar. (RESİM) Puborektalis kası kalın bağırsağın son kısmının aşağıdan destekleyerek dışkı kontrolüne yardımcı olur. Dışkı kontrolünü sağlayan diğer önemli iki yapı, makatı çevreleyen kaslardır. Bu kaslara iç ve dış anal sfinkter kasları denir.


Dışkının oluşumu

Rektumda (kalın bağırsağın en son bölümü) gıda artıklarının birikmesi, dışkılama ihtiyacına neden olur. Dışkılama hissi makatı kontrol eden iç kısmındaki kasta gevşemeye neden olur. Bu dışkının makata doğru daha fazla ilerlemesine ve dışkılama hissinin ne ile oluştuğunun vucüt tarafından anlaşılmasını sağlar. Böylelikle kişi dışkılama hisinin gaz mı yoksa katı gıda artıklarından mı olduğu farkını algılayabilir. Bu da gaz çıkartmak için her seferinde tuvalete gitmeyi önler.

Dışkılama işlevi için puborektalis ve makatı kontrol eden kasların gevşemesine ihtiyac vardır. Ikınma ile pelvis tabanı düzleşir, anal kanal ve rektum arasındaki açılanma kaybolur. Dışkılama sırasında oturma, karın içi basıncını artırır ve kişinin daha kolay bir şekilde dışkılamasına yardımcı olur.


Kalın bağırsağın (kolon) en önemli görevi, vücudun ihtiyacı olan suyun kana geri emilmesini sağlamak ve böylelikle dışkı ile su kaybını engellemektir. Bu nedenle su ve gıda artıkları kolona (kalın bağırsağa) geldiğinde suyun fazlası emilmektedir. Kalın bağırsak içindeki sıvının (safra, sindirim sıvıları, gıdalarla alınan sıvı) % 90 ını geri emer. Geriye kalan sindirilmiş gıda artıklarından dışkı meydana gelir. Dışkı içinde bulunan sindirilmemiş lifler (fiber) su tutma özelliğine sahiptir. Bu liflerin tuttuğu su oranı ile dışkı yumuşar, şekillenir ve dışkılama işlevi kolaylaşır.

KABIZLIK NASIL GELİŞİR?

Hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması), şeker hastalığı ve romatizmal hastalıkların seyri sırasında kabızlık oluşabilir. Ayrıca kalın bağırsağın yapısal bozuklukların da , darlıklarında, ve tıkanıklığa neden olan hastalıklarında da kabızlık görülebilir.

Dışkılama sırasında puborektalis ve makatı kontrol eden dış kısmındaki kaslar yeterince gevşememesi dışkılama işlemini engeller. Yine bu bölgedeki kasların koordineli çalışmaması fonksiyonel bir tıkanıklığa neden olur. Doğmalık bir hastalık olan Hirshsprung hastalığında kas gevşemesindeki düzensizlikler nedeni ile çocukluk döneminde başlayan kabızlık ortaya çıkar.

Kalın bağırsak duvarında bulunan kas kasılmaları dışkının anüs e (makata) doğru ilerlemesini sağlar. Bunu da düzenleyen sinir uyarılarıdır. Kas ve sinir uyarılarındaki düzensizlik kalın bağırsak geçiş süresini uzatır. Bu durum kabızlığa neden olur. Kabızlığa neden olan diğer hastalıklar yüzünden (aşağıda listede) bağırsak kontraksiyonları bozulduğunda da dışkı yavaş ilerler. Bu da kolonun çok fazla su emmesine, sert ve kuru dışkı oluşumuna neden olur. Sertleşen dışkı hareket ettiğinde ağrıya neden olur.

İLAÇ KULLANIMI KABIZLIĞA NEDEN OLUR MU ?

Bazı ilaçların kullanımı kabızlığa neden olabilir veya bulguları şiddetlendirir. Ağrı kesiciler, anti-depresan ilaçlar, antiparkinson ilaçlar, trankilizanlar, kan basıncını düzenleyen ilaçlar (kalsiyum kanal blokürleri), diüretikler (potasyum kaybına neden olanlar), demir preparatları, kalsiyum kullanımı, ve aliminyum veya kalsiyum içeren antiasit alınması kabızlığa neden olabilir.

Aslında kabız olmayan bazı bireyler, her gün dışkılama yapabilmek için aldıkları bazı laksatifler nedeni ile ilaç bağımlı duruma gelebilirler. Bu da problemin daha da büyümesine neden olur.

BELİRTİ VE BULGULARI TANIMAK

Kabızlık, kendini dolgunluk hissi ile gösterir. Ciddi şekilde günlük işlerimizi etkilememesine rağmen kişinin kendini rahatsız hissetmesine neden olabilir. Sert ve kuru dışkı, geçişi zorlaştırır ve geçişin ağrılı olmasına neden olur. Bazı kişilerde zaman zaman dolgunluk hissi, karın şişkinliği ve yer değiştiren karın ağrıları bu bulgulara eşlik edebilir.

Bir çok kişi zaman zaman kabızlıktan şikayet edebilir. Ortam değişikliği, seyahatlar, yeme alışkanlıklarındaki değişiklikler zorlu dışkılamaya neden olabilir. Bunlar ortam eskiye dönünce düzelir. Önemli olan hiçbir neden yokken aniden ortaya çıkan kabızlıktır. Bu durumda bağırsağı tıkayan mekanik bir engel düşünülmelidir. Bu tıkanıklık kanser, iltihabi bir durum (divertikülit, Crohn Hastalığı) veya yapışıklıklar nedeni ile olabilir. Bu ani tıkanıklıklara genellikle bulantı, kusma, karın ağrısı, ateş gibi bulgular eşlik eder.

DIŞKILAMA ALIŞKANLIĞINIZ DÜZENLİ MİDİR ?

Birçok insan, günde bir kez dışkılamadığında kendini kabız ve düzensiz hisseder. Bu her zaman doğru olmayabilir. Normalde dışkılama sayısı günde 3 kezden haftada 3 keze kadar değişebilen geniş bir aralıktadır.

KABIZ OLUNDUĞU NASIL ANLAŞILIR?

Haftalık dışkılama sayısında azalma (Normalden daha az bağırsak hareketleri)

Kuru, sert dışkı ve bunların geçişinde zorlanma ve ağrı hissi

Dışkılamadan sonrada rektumda (kalın bagırsagın son kısmı) dolgunluk ve tam boşalamama hissi

Yukarıdaki belirtileri olan bireylerde kabızlık rahatsızlığı nedeniyle doktor kontrolü gerekebilir.


KABIZLIĞIN NEDENLERİ NELERDİR ?

Kabızlığın nedenini anlamak için vücudun ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak gerekir. Zaman zaman diyet ve egzersizle bu ihtiyaçlar değişebilir. Bazı hastalıklarda vücut kabızlığı da içeren belirtiler verebilir.

Normalde günlük tüketilmesi gereken lif miktarı 25-30 gram kadardır. Modern yaşam ve hızlı, kolay yemek çözümleri ile günlük alınan lif miktarının azalması kabızlığa yol açar.

İnsanların %70-80 kadarı yaşamlarında bir dönem kabızlıktan şikayet ederler. Kısa süreli ve tekrarlanmayan kabızlık genelde alışkanlıklarımızın kısa süreli değişmesi ile meydana gelir.

Birçok faktör kabızlığa neden olabilir. Başlıcaları şunlardır:

Kötü beslenme alışkanlığı (fazla miktarda kafein alımı, düzensiz beslenme zamanları gibi)

Diyetteki yetersiz fiber (lif)

Az egzersiz yapma

Az sıvı alma


Bağırsak hareketlerini kendi isteğiyle engellemek

Stres ve anksiyete

Rutin hayatta değişiklikler. (Hamilelik veya seyahat gibi)

Kullanılan ilaçların yan etkileri

İlritabıl bağırsak sendromu

Tıkanıklığa neden olan bağırsak hastalıkları (ör: kanser, Crohn Hastalığı, divertikül)

Cerrahi tedavi (karın içi yapışıklıklar, Hirschsprung hastalığı)

Sistemik hastalıkların varlığı (aşağıda tablo)




Kabızlığa neden olan hastalıklar:

Kalın Bağırsak hastalıkları

- İrritabl bağırsk sendromu

- Kalın Bağırsak Kanseri

- Divertikülit

- Crohn Hastalığı

- Devamlı laksatif kullanımı


- Pelvik taban hasarı

- Anal hastalıklar

Nörolojik

- Multipl skleroz

- Parkinson hastalığı

- Felç

- Omurilik yaralanması

- Psödoobstrüksiyon

Metabolik


- Gebelik

- Şeker hastalığı

- Tiroid hastalığı(Guatr)

- Paratiroid hastalığı

- Üremi

Sistemik hastalıklar

- Amiloidoz

- Lupus

- Skleroderma


İLAÇLAR KALIN BAĞIRSAK GEÇİŞ SÜRESİNİ ETKİLER Mİ?

Yukarıdaki hastalıklara ek olarak kullanılan bazı ilaçlar kalın bağırsak geçiş süresinin uzamasına neden olur ve kabızlık gelişir. Bu ilaçlar kalın bağırsağın sinirsel uyarısını, kas hareketlerini engelleyerek veya su tutarak kabızlığa neden olur. Kabızlık sorunu olan hastaların kullandıkları tüm ilaçların yan etkilerini dikkatlice okuması, doktoruna danışması gerekir. Kabızlığa neden olan ilaçların bazıları aşağıdaki listede verilmiştir.

İLAÇ
KULLANIM YERİ
ÖRNEK

Antiasitler
Mide ülser, gastrit

Aliminyum içeren antiasitler

Antikolinerjikler
Parkinson, depresyon, anksiyete tedavisinde kullanılır

Propantelin, disiklomin, amitriptilin, nortriptilin, levodopa, cardopa

Antikonvülzan
Epilepsi ve konvülziyon tedavisi

Fenitoyin, Valpoik asit

Antidepresan
Depresyon tedavisi

Amitriptilin, imiprimin, fenilizin

Antihipertansif
Kan basıncını düşürmek için kullanılır

Metildopa, klonidin,

Antipsikotik
Kolesterol seviyesinde azalma

Haloperidol, klozapin, risperidin

Safra tuzu sekestrasyonu
Psikoz tedavisi

Kolestramin, kolestipol

Kalsiyum Kanal Blokürleri
Koroner yetmezliği ve yüksek kan basıncının düşürülmesi

Ditiazem, nifedipin, verapamil

Kalsiyum desteği
Diyetteki kalsiyum seviyesini artırmak

Kalsiyum karbonat, vs

Demir desteği
Demir eksikliği, kansızlık tedavisi

Demir preparatları

Opiyat bileşikleri
Ağrı kesiciler

Morfin veya kodein içeren ağrı kesiciler

- Bu listedeki ilaçlar dışında başka ilaçlar da kabızlığa neden olabilir

- Magnezyum içeren antiasitler, bağırsak hareketlerini hızlandırır

İRRİTABIL BARSAK SENDROMU

İrritabıl barsak sendromu olan hastalardaki bağırsak spazmları (kasılmaları), hastanın dışkılama alışkanlığını değiştirebilir. Bu hastalarda aralıklı olarak kabızlık ve ishal atakları görülebilir. Buna ek olarak karında şişkinlik, ağrı, gaz şikayetleri olabilir.

NEDENİ BİLİNMEYEN KABIZLIK (KRONİK İDİYOPATİK KABIZLIK)

Fonksiyonel kabızlık olarak bilinen hastalık ender olarak görülür. Nedeni belli değildir. Uzun sürelerden beri kabız olan bireylerde bazen ilaç tedavisi de faydalı olmaz. Bunun altında bir çok problem olabilir. Hormonal değişiklikler, kalın barsağın kas ve sinir sistemi problemleri neden olabilir. Bu tip kabızlık çocuklarda ve kadınlarda daha sık rastlanır.

Dışkının kalın bağırsaktan geçiş süresinin uzaması veya bağırsak duvarında ilerleyici bağırsak hareketlerini sağlayan kaslardaki problemler buna neden olabilir. Bu durumda rektum (kalın bağırsağın son kısmı) içinde biriken dışkı, kas hareketlerindeki zayıflık nedeni ile dışarı atılamaz.


NE ZAMAN DOKTORA GİDİLMELİDİR ?

Genellikle kolayca düzeltilebilen geçici bir durumdur. Ne var ki bazen daha ciddi problemlere işaret edebilir. Aşağıdaki durumlardan biri varsa doktora gitmek gerekir:

Kalıcı ve açıklanamayan kabızlık durumu

Bağırsak alışkanlıklarında değişiklik (sıklığında artma veya azalma olması)

Dışkı çapında incelme ve kanlı dışkılama

Diyet değişikliklerine rağmen yedi günden uzun süren kabızlık

Dışkıda kan, karın ağrısı veya hassasiyeti

KABIZLIK NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMASI

Kabızlığın bir çok nedeni olabilir. Basit veya özel tedavinin uygulanabilmesi için nedenin ortaya çıkarılması önemlidir. Doktor, kolon içinde daralma veya tıkanıklık yapan anatomik sebepleri araştıracaktır.


Öncelikle dikkatli bir hastalık hikayesi, kullanılan ilaçlar, dışkılama düzeni, dışkı tipi, ıkınma ve tam boşalma hissi doktor tarafından sorgulanır. 40 yaş üzerindekilerde kalın bağırsak kanseri araştırılmalıdır. Bunun ardından anorektal (makat) alanın parmakla muayenesi yapılır. Bağırsağın endoskopi (kolonoskopi) yada baryum grafi (ilaçlı kolon filmi) çalışmaları ile incelenmesi Polipler, tümör gibi ciddi kabızlık sebeplerinin araştırılmasına yardımcı olur. Anatomik bir problem tespit edilirse tedavi direkt bu nedene göre olur.

Bunun haricinde işlevsel bozukluklara yönelik incelemeler de yapılabilir. Bunlardan bazıları aşağıda anlatılmıştır.

Kalın bağırsak transit testi

Dışkının kalın bağırsaktan geçiş süresini hesaplamaya yarar. İçinde çok sayıda küçük halkalar olan bir kapsül hastaya içirilir. Kapsülün içindeki halkalar çekilen karın grafisinde (röntgen) görüldüğü için bağırsak içindeki ilerleyişi çekilen grafiler ile takip edilir. Normalde kapsül alındıktan 5 gün sonra halkaların % 80 i dışkı ile atılır. Beşinci gün çekilen karın grafisinde halkaların %20 sinden fazlasının halen bağırsak içinde görülmesi bağırsak geçiş süresinin uzunluğuna işaret eder.

Balon Atılım testi

Rektumun boşalma işlevini değerlendirir

Anal manometri

Makatı kontrol eden kaslarla rektum arasındaki koordinasyonu ve kasların fonksiyonlarını değerlendirir.


Anal manometri işlemi
Elektrofizyoloji

Makatı kontrol eden kasların sinirsel uyarımını kontrol eder.

Defekografi

Dışkılama sırasında çekilen ilaçlı grafidir ve boşaltım fonksiyonunu değerlendirir.

Bu testler sonucunda kabızlığa neden olan birçok anatomik yada fonksiyonel nedenler tespit edilebilir.

KABIZLIK HERHANGİ BİR SORUN YARATIR MI ?

Bazen kabızlık sorun yaratabilir. Tuvalette uzun süre oturma, ıkınma hemoroidlerin (Basur/ Mayasıl) belirgin hale gelmesine neden olur. Buna ek olarak sert dışkı anüsten (makat) geçerken zedeleyebilir ve anal fissür (yırtık) oluşur. Hastada her tuvalette ağrı, kanama ve yanma olur.

Aşırı derecede ıkınma bağırsağın içini döşeyen tabakanın dışa doğru dönmesine neden olabilir. Bu duruma rektal prolapsus denir.

Bazı hastalar sert ve kuru dışkıyı çıkaramazlar. Rektumda (kalın bağırsağın son kısmı) biriken dışkı taşlaşır ve tıkanıklığa neden olabilir.

Tüm yukarıdaki hastalıklar, kabızlığın giderilmesi ile önlenmiş olur.



KABIZLIKTAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

Bazı basit uygulamalarla belirtileri azaltmak ve kabızlıktan korunmak mümkündür. Aşağıdaki önerilere uyulması kabızlık sorununu çözmede yardımcı olur.

- Daha fazla fiber (lifli gıda) tüketilmesi

- Meyvelerin kabuklarını soymadan yenmesi

- Kurutulmuş meyve yenmesi (kayısı, üzüm, erik vs)

- Kabuklu çiğ sebze tüketilmesi

- Daha fazla su içilmesi (günde 8-10 bardak sıvı veya su )

- Düzenli egzersiz yapılması (düzenli yürüyüş, karın egzersizleri)


- Düzenli dışkılama alışkanlığı kazanılması

- Dışkılama uyarılarının engellenmemesi. (Dışkılama gelince ertelenmemeli. Acele etmeden, rahatça gevşeyerek zorlamadan dışkılama yapılması. Geciktirmek ileride daha fazla gerilime neden olur.)

- Düzenli yemek yenmesi. (Yiyeceklerin iyi ve yavaş çiğnenmesi)

- Stresin azaltılması

TEDAVİ

Doktor hastanın kabızlık hikayesini ve diğer sindirim sistemi problemlerini bilmek isteyecektir. Bağırsak alışkanlıklarını, diyeti, stres faktörleri ve kullanılan ilaçları bilmek isteyecektir. Bunları araştırmak, doktorun, ana nedeni bulmasında yardımcı olacaktır.

Sonra bir fizik muayene ve spesifik testler yapmak gerekmektedir.

Ana hatları ile hastaya bağırsak fonksiyonları ve diyet eğitimi, davranış modifikasyonu, ilaç tedavisi ve ender olarak cerrahi tedavi önerilebilir.

Hastalara düzenli egzersiz yapması, lifli gıda tüketimi, dışkılama ihtiyacını ertelememeleri tavsiye edilir. Dışkılamanın rahatça olabilmesi için bireyin yeterli zamanı ayırması gerekir. Gastrokolik refleksin (yukarıda izah edilmiştir) işlerlik kazanması için sabah kahvaltıdan sonra dışkılama alışkanlığını kazanması öğretilir. Kabızlığa neden olan ilaçlar bırakılır veya bir başkası ile değiştirilir. Hastalar dışkılamayı kolaylaştıran laksatifler ve yan etkileri hakkında da bilgilendirilir.


Yaşam tarzı değişiklikleri sorunu çözmüyorsa doktor aşağıdaki tedavi yöntemlerini önerebilir:

A) Fiber

B) Dışkı yumuşatıcıları

C) Biofeedback

D) Cerrahi tedavi

Bunlar sadece önerildiği şekilde uygulanmalıdır. Değişik tedaviler çeşitli yollardan etkilerini gösterecektir. Doktorun hasta için en iyi yöntemi seçmesine izin verilmelidir.

A) POSA (LİFLİ GIDA) HAKKINDA NELERİ BİLMELİSİNİZ ?

Sık rastlanan konstipasyonları (kabızlıkları) tedavi etmenin en iyi yollarından biri diyette daha yüksek fiber alımıdır. Fiberler bitkilerin sindirilemeyen parçalarıdır. Hacim kazandırır ve tuttukları su ile dışkıyı yumuşatıp kolay atılmasını sağlar.



Fiberler iki değişik tip olarak alınırlar ve her iki tip de düzenli bağırsak işlevi için gereklidir.

1) Çözünebilir (soluble) fiber:

Suda çözünen jelatinöz bir maddedir. Dışkılama düzenini sağlar ve yumuşak dışkı oluşumunu kolaylaştırır. Yulaf, fasulye, meyve çeşitleri ve psyllium içeren ürünler iyi kaynaklardır.

2) Çözünmeyen (insoluble) fiber:

Suda çözünmezler. Sindirim sisteminden çok çabuk ve tek parça olarak geçerler. Düzenli dışkılamaya ve dışkının hacimli olmasına yardımcıdır. Tahıl ürünleri, lapalar ve çeşitli sebzeler iyi kaynaklardır.

LİFLİ ARTTIRMANIN KOLAY YOLLARI VAR MIDIR ?

Diyete fiber katmak sanıldığından daha kolaydır. Başlangıç için bazı ipuçları:

Kepek ekmeği, kahverengi pirinç, meyve-sebze gibi yüksek fiberli gıdalar, beyaz ekmek beyaz pirinç ve chips-şekerleme gibi düşük fiberli gıdalara tercih edilmeli.

Daha fazla çiğ sebze ve kabuğu soyulmamış meyveler yeme alışkanlığını kazanmak çalışmak.Sebzeleri pişirmek içlerindeki fiber miktarını düşürür. Kabuklar da iyi birer fiber kaynağıdır.


Her öğünde yüksek fiberli gıda almak. Unlu lapalar iyi bir başlangıç olabilir fakat meyve-sebzeleri de bulundurmak şartıyla

İki önemli nokta:

1) Fiber miktarının yavaş yavaş arttırılması. Çok miktarlarda lifli gıdaya hızlı bir şekilde başlanması rahatsızlık verici şişkinlik, gaz ve ağrıya neden olabilir.

2) Lifli gıda ile beraber günde en az 8-10 bardak sıvı alınması unutulmamalıdır.

LİF HAKKINDA SORULAR?Günde ne kadar fibere gereksinim var ?

Diyet uzmanları günde 25-35 gram fiber önermektedir.

Fiber alımını arttırmanın en iyi yolları nelerdir ?

Çok çeşitli yüksek fiberli gıdalar alınması. Günlük besinlerde düşük fiberlileri yüksek fiberli gıdalarla değiştirilmesi. Bol bol meyve-sebze yenmesi


Fiber (lif) alımının arttırılması, hangi oranda olmalı dır ?

Yavaş yavaş arttırmak gerekir. Çok erken ve çok fazla miktarda fiber alımı şişkinlik ve karın ağrısı yapabilir. Bunu arttırmak birkaç haftayı alabilir. Bu iş için çalışırken, mutlaka yeteri kadar sıvı almak unutulmamalıdır.

B) BİR LAKSATİF (MÜSHİL) ALMAK UYGUN MUDUR?

Doktor bir laksatif (dışkılamayı kolaylaştıran ilaç) reçete edebilir. Laksatiflerin bir çok türü vardır ve hastaya göre değişen yarar ve yan etkileri mevcuttur.

Dışkı miktarını artıran (Lif İçeren Ürünler) Laksatifler:

Dışkıdaki lif oranını artırırlar. Bağırsak içeriğindeki sıvıyı emerek etki ederler. Bu da yumuşak kıvamda dışkı oluşturur ve bağırsak hareketlerini artırır. Beraberinde kullanılan ilaç emilimini etkileyebilirler. Vücudun normal işlevini taklit ettikleri için doğal yollarla çalışırlar. Laksatifler arasında en güvenilir olanıdırlar. Ancak artmış gaz üretimine yol açabilirler. Piyasada bulunanlar: Psyllium seed husk (GNC), Metamucil®, Citrucel®, Serutan®

Dışkı Yumuşatıcılar:

Bağırsak hareketlerini artırmaz fakat sert dışkının sebep olduğu zorlu geçişi kolaylaştırırlar. Kalın bağırsaktan su ve elektrolit salgılatırlar. Kuru ve sert dışkıyı yumuşatırlar ve ishal meydana gelir. Kısa dönem tedaviler için iyidir. Ikınma yapmanın sakıncalı olduğu durumlarda [hamilelik, makat (anorektal) cerrahi, makat ağrıları sırasında] tercih edilebilir. Uzun dönem kabızlıkta kullanımları pek iyi sonuç vermez. Piyasada bulunanlar: Colacel®, Dialose®, Surfak®

Diğer bir dışkı yumuşatıcısı dışkıyı kayganlaştırarak ilerlemesini sağlayan mineral yağıdır. Uzun süre yatmaya bağlı kabızlıkta tercih edilebilir. Kullanım sırasında ilacın solunum yollarına kaçmamasına dikkat etmek gerekir.


Uyarıcı Laksatifler:

Su ve elektrolit salgılanmaını arttırmanın yanında bağırsaktaki kas kasılmalarını artırarak etki gösterir. Bütün uyarıcı laksatifler temel olarak bu yolla çalışmalarına rağmen aynı değillerdir. Kramplara, bulantı ve kusmalara neden olabilirler. Bu ilaçlar antrakin türevleri (kaskara, senosid, kastor yağı, risinoleik asit) ve difenilmethane türevlerini (bisakodil) içeririler. Uzun süre kullanılmamalıdır.

Antrakin türlerini kullananlarda bağırsakta kahverengi pigment birikimi olur. Bu ilaçlar şiddetli kabızlık durumlarında ve diğer ilaçlara cevap alınamayan durumlarda tercih edilmelidir. Uzun süre bu ilaçları kullananlarda bağımlılık olabilir. Yavaş yavaş kesilmelidir. Piyasada bulunanlar: Dulcolax®, Senokot®

Ozmotik Laksatifler:

Suyu bağırsak içine emerek basıncın artışına ve bağırsağa boşalması yönünde mesaj gönderilmesine neden olurlar. Çok fazla suyun emilmesi bağırsak hareketlerinin kaybına ve vücudun su dengesinin bozulmasına neden olur. İki tipi vardır. Zayıf emilen iyonlar ( Magnesyum sitrat® , fleet fosfo soda) ve zayıf emilen şekerlerden (laktüloz, polietilen glikol, sorbitol solüsyonu %70) oluşur. Uzun süreli yatmaya bağlı kabızlık sorunu olanlarda kısa süreli kullanılabilir. Bu ilaçları kalp yetmezliği ve sıvı kaybı olan hastlarda kullanmamak gerekir. Yine böbrek yetmezliği olan hastalarda fosfat veya magnezyum zehirlenmesi gelişebileceği akılda tutulmalıdır.

Polietilen glikol solüsyonu (Golytely) ve sodyum fosfat (fleet fosfo soda) hızlı bağırsak boşalması gerektiğinde (kolonoskopi öncesi, cerrahi öncesi) tercih edilmelidir.

Prokinetik İlaçlar:

Bağırsak hareketlerini hızlandırır. Sisaprid


Lavmanlar (Enemalar):

Makattan uygulanır. Kalın bağırsağı sıvı ile doldurulur. Dışkının yumuşatılması ve bağırsak hareketlerini artırılması sağlanır. Bu amaçla musluk suyu veya fosfo soda kullanılabilir.

Birçok ürün mevcut olduğundan, birey için doğru seçimi doktor yapacaktır.

Problemi, doğal yollarla çözümlemek ve uzun süre ilaç alımından kaçınmak doğru olan yoldur. Uyarıcı laksatiflerin uzun süre kullanımı kalın bağırsağın normal tonusunun kaybolmasına yol açarak kasılma yeteneğinin kaybolmasına, kabızlığa ve bağımlılığa neden olur. Dışkı miktarını artıran (Bulk-forming) laksatifler uzun süre kullanım için güvenlidirler.

C) BAŞKA TEDAVİ YOLLARI VAR MI ? BİOFEEDBACK

Tedavide diğer bir şeçenek biofeedback dir. Bu tedavide amaç hastanın puborektal ve dış makat kasının gevşemesini kendisinin bir bilgisayar aracılığı ile denetleyebilmesidir.

D) CERRAHİ TEDAVİ

Son olarak bazı hastalarda kalın bağırsak geçiş süresi kısa ise cerrahi tedavi önerilir. Yapılacak cerrahi işlem ile kalın bağırsağın büyük bir kısmı çıkarılır ve bağırsak devamlılığı ince bağırsakların kalın bağırsağa birleştirilmesi ile sağlanır.




Romatizmal Hastalıklarda Kullanılan Testler

Bugün için, inflamatuvar veya inflamatuvar olmayan 150'yi aşkın romatizmal hastalık tarif edilmektedir. Romatizmal hastalıkların teşhisinde, klinik bulguların değerlendirilmesi esastır. Ancak bazı laboratuvar verileri, klinik bulgularla birlikte ele alındığında değerli bilgiler verebilir. Pratik uygulamada, "ASO, CRP ve romatoid faktör" testleri, romatizmal testler olarak algılanmakta ve çoğu zaman bu test sonuçlarının hatalı olarak yorumlanması, önemli sağlık sorunlarına ve ekonomik kayıplara sebep olmaktadır.
ASO, açık yazılımı ile anti-streptolizin O, streptokok enfeksiyonlarını takiben 1-4 hafta sonra ortaya çıkan, streptolizin O antijenine karşı organizmanın geliştirdiği bir antikordur. Bu test, yalnızca, geçirilmiş bir streptokok enfeksiyonuna işaret eder. ASO testi hastada klinik olarak akut romatizmal ateş veya reaktif artrit teşhisi düşünülüyorsa, anlamlı olabilir. Bazı şahıslarda, streptokok enfeksiyonunu takiben, hastanın yakınmaları ile hiçbir ilgisi olmaksızın, ASO yüksekliği, 6 ay - 1 yıl süre ile devam edebilir. ASO titresinin, yüksek bulunması ile bu yüksekliğin uzun süre devam etmesinin romatizmal hastalıklara sebep oluşturabileceği düşüncesi de son derece yanlıştır.
CRP (C-reaktif protein), bir akut faz proteinidir. Normalde de insan serumunda çok küçük değerlerde bulunur. İltihabi hadiseleri takiben serumdaki seviyeleri yükselmeye başlar. CRP, inflamatuvar romatizmal hastalıklarda, malignitelerde ve infeksiyon hastalıklarında da yükselebilir; bu nedenle herhangi bir hastalığa özgü bir test değildir. Yani, CRP değerinin yüksek bulunması, hemen romatizmal hastalık varlığı anlamına gelmez. Ancak bu test, romatizmal yakınları bulunan bir hastada, hekim tarafından infalamatuvar bir romatizmal hastalığın teşhisi konulurken göz önünde bulundurulabilir veya hastanın takibinde değerli olabilir.
Sıklıkla birlikte istemi yapılan bir diğer testimizde romatoid faktör (RF)'dür. Romatoid faktör, bir otoantikordur ve normal şahısların %2-4'ünde, yaşlılarda ise %10-15 sıklığında RF pozitifliği tesbit edilir. Bu arada, pekçok enfeksiyon hastalıklarında, otoimmün romatizmal ve romatizma dışı hastalıklarda da bulunabilir. Bu nedenle, hekim tarafından klinik bulgularla birlikte göz önünde bulundurulduğu zaman değerli olabilir.
Bu testlerin doğru yerde doğru bir şekilde kullanılması, romatizmal hastalıkların hem teşhis ve tedavisinde gereksiz uygulamaları önleyecek, hem de gereksiz ekonomik kayıplara engel olacaktır.

Prof. Dr. Murat Turgay

Kaynak: Çağın Polisi S.1