Hangi Hasta Nasıl öksürür?

Bugünlerde birçok insan öksürüyor. Astım, bronşit, sinüzit, grip, zatürree, tüberküloz, kulak iltihabı gibi öksürüğe neden olabilecek pek çok hastalık var. Ancak, her hastalıkta farklı özellikte öksürük oluyor. İşte, değişik hastalıklarda görülen öksürük tipleri.
Üşütme öksürüğü
Sebebi, halk arasında daha çok üşütme, soğuk algınlığı gibi isimlerle de bilinen üst solunum yollarının viral enfeksiyonudur. Masum bir öksürük türüdür. Genellikle bir hafta içinde kendiliğinden geçer. Sigara içenlerde ve alerjisi olanlarda daha uzun sürer ve hastayı ciddi şekilde rahatsız edebilir. Grip hastalığında da yüksek ateş, aşırı halsizlik, baş ve kas ağrıları, burunla ilgili belirtilerle beraber öksürük de olur. Sinüzit, farenjit gibi hastalıklarda ise gıcık şeklinde bir öksürük vardır. Hasta, boğazını temizleme gayreti ve boğazına yapışan bir şeyi atma çabası içindedir.

Sigara öksürüğü
Sigara tiryakileri genellikle öksürdüklerinin ya farkında değillerdir ya da bunu hiç şikayetten saymazlar. 'Sigara içen birinin öksürmesinden daha doğal bir şey olabilir mi?' diye düşünürler. Oysa, sigara içenlerdeki bu öksürük bronş tahrişinin bir belirtisidir. Bu hastalar için iyi ihtimal yeni başlayan bir kronik bronşit, kötü ihtimal ise bronş kanseridir. Hele her zamanki öksürüğün karakterindeki bir değişme kanserin ilk belirtisi bile olabilir. Sigara öksürüğü için tiryaki öksürüğü ismi de kullanılır.

Astım öksürüğü
Astım krizleri, öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığı ile karakterizedir. Krizler gece ve sabaha karşı daha fazladır. Hastanın alerjenlerle teması, keskin kokular, sigara dumanı gibi irritanlar da öksürük krizine neden olabilir.

Akciğer kanseri
Akciğer kanseri çok sinsi bir hastalıktır, çünkü ne erken ve ne de bu akciğer kanserine özgüdür diyebileceğimiz bir belirtisi vardır. İşte bu yüzden de akciğer kanseri teşhisi ancak hastalık çok ilerledikten, komşu ve uzak organlara sıçrama yaptıkta sonra konabilmektedir. İki haftadan fazla süren ve antibiyotik tedavisine cevap vermeyen her öksürüğün sebebi mutlaka araştırılmalıdır. Öksürük tek başına akciğer kanserinin tek belirtisi olabilir. Özellikle de sigara tiryakileri öksürüklerinde artış veya öksürük karakterinde bir değişme hissettiklerinde mutlaka doktorlarına baş vurmalıdırlar.

İstanbul bronşiti
İstanbul bronşitinin esas belirtisi kuru öksürüktür. Bu, küçük çocuklarda öğürtü ve kusmaya, hanımlarda ise idrar kaçırmaya neden olabilen kuru bir öksürüktür. Öksürük, nöbetler şeklinde ortaya çıkar ve genellikle geceleri daha fazladır. Birçok hasta gece yarısı ya da sabaha karşı öksürükle uykusundan uyanır. Gülme, hatta konuşma öksürük krizlerinin başlamasına neden olabilir. Telefonla konuşurken ortaya çıkan öksürük nöbetleri İstanbul bronşitinin tipik bir özelliğidir. Sigara dumanı, çeşitli boya, cila kokuları, hava kirliliği... de öksürüğün başlamasına neden olan faktörlerdir. Şiddetli öksürük çocuklarda karın ağrılarına, erişkinlerde ise sırt ve göğüs ağrılarına yol açabilir. Küçük çocuklardaki İstanbul bronşitinin ilginç bulgularından biri de geceleri, saç dipleri ve boynun terlemesidir. Hastaların çoğunda bu şiddetli öksürüğe karşılık hiç balgam yoktur, ama bazılarında, az miktarda zor çıkan, yapışkan nitelikte balgam olabilir. Bu hastalar, bu küçücük balgamı çıkarmakla çok rahatladıklarını söylerler.

Boğmaca öksürüğü
Boğmacada, ani, kuvvetli, tekrarlayıcı öksürük krizleri (bir günde 10-25 kez) vardır. Ağır olgularda boyun damarlarında genişleme , gözlerde dışarıya doğru fırlama, morarma görülebilir. Öksürük krizi sonunda ötme şeklinde tipik bir ses duyulur.

Verem öksürüğü
Veremli hastaların çok şiddetli olmayan öksürükleri vardır. Bu çoğu zaman kuru bir öksürüktür, ama zaman zaman az miktarda balgamla ya da kanama ile birlikte de olabilir, Halk arasında veremliler için kesik kesik öksürüyor deyimi kullanılır.

Psikojenik öksürük
Genel olarak, öksürük, organik bir hastalığın işaretidir, ama bazen sinirliliğe bağlı olarak psikolojik etkenler de kuru bir öksürüğe neden olabilirler. Bu öksürük, kişi sinirlenince veya heyecanlanınca daha belirgin olur. Elbette, organik nedenli bir öksürüğün psikolojik etkenlerle artma gösterebileceği de unutulmamalıdır.

Kalp Krizi ve Sicak Su‏

Daha önce okumuş olsanız da bunu bir kez daha okumanızın hiçbir zararı olmaz.
Konu : Kalp Krizi ve Sicak Su

Kalp Krizi ve Sicak Su
Bu çok güzel bir yazidir. Sadece ögünlerden sonra sicak su içme konusuna degil kalp krizi risklerine de deginmektedir. Çinliler ve Japonlar yemeklerinden sonra soguk su degil sicak çay içerler. Belki biz de yemekten sonra sicak bir seyler içme aliskanligimizi onlardan edindik. Eger yemeklerden sonra soguk seyler içiyorsaniz bu yazi size hitap ediyor. Yemekten sonra soguk bir seyler içmek sizi rahatlatabilir.
Ancak tükettiginiz soguk su katilasarak yagli bir madde haline döner ve yavas bir sekilde sindirilir. Bu asitli tepkime bozularak bagirsakta kati maddelerden daha hizli bir sekilde emilir.
Bir kismi bagirsaga yapisir. Kisa bir süre sonra tamamen yag haline döner ve kansere yol açar.
Yemekten sonra sicak su veya çorba içmek en iyisidir. Kalp krizi hakkinda önemli birkaç bilgi

Kalp krizi belirtisi her zaman sol kolun uyusmasi degildir. Çenedeki siddetli agrilarin da
farkinda olun. Ilk gögüs agriniz kalp krizi sirasinda gerçeklesmez. (Daha önce mutlaka gögüs agriniz olmustur) Mide bulantisi ve siddetli terleme de önemli kalp krizi belirtilerindendir.
Kalp krizi geçiren insanlarin %60 i uyurken ölür. Gögüsteki agrilar sizi uykudan uyandirabilir.
Lütfen dikkatli olun ve olanlarin farkina varin.



Meğer lifli gıdaların ne çok yararı varmış! İşte şaşırtan liste

Lifli gıdalar tüketmenin yararlarıHer gün yeterli miktarda lifli yiyecek tüketmenin vücudumuzu birçok hastalıktan koruduğu tespit edildi.
İlaç Enstitüsü tarafından yapılan en son açıklama ve Amerikan Diyetetik Birliği (ADA) tarafından tanımlanan yazılı görüşe göre, diyet yemeği olan lifler, insanın ince bağırsağında sindirilmeyen ve emilemeyen karbonhidrat bileşenlerini içeriyor. Bunların vücudumuzu birçok hastalığa karşı koruduğu belirtiliyor.
Lifler diyetimizde ne kadar bu kadar önemli? İşte bunun nedenleri:
1. Yeterli lifli gıda alımı kalp hastalıklarına karşı koruyor. Araştırmalar, günlük 12-33 gram lif alımının kan basıncını düşürdüğünü, kandaki kolesterol düzeyini iyileştirdiğini ve kardiyovasküler hastalıklarla ilişkilendirilen iltihabı azatlığını gösteriyor. Ayrıca, yapılan birçok araştırmada, diyete eklenen 10 gr lifli gıdanın kalp krizi ölümlerini yüzde 27 oranında azalttığı bulundu.
2. Çözünebilir lifler, kandaki kötü kolesterolü düşürüyor. Çözünebilir lif içeren yiyecekler arasında elma, arpa, yulaf, fasulye ve diğer kuru baklagiller, meyve ve sebzeler yer alıyor. Diğer çözünebilir lif kaynakları ise psilyum (pire otu), guar gum, pancar lifi, xanthan gum ve pektin.
3. Çözünemeyen lifler mide, ince bağırsaklar ve kalın bağırsakların çalışmasını güçlendiriyor. Buğday ekmeği, kahverengi pirinç gibi tohumlu, taneli yiyeceklerin tümü çözünemeyen lif kaynağıdır. Bazı yiyecekler doğal müshil maddesi içeriyor. Bunlar: kabak, bal, rubarb (Antrakinont türevi glikozid içeren bitki), incir, kuru erik, ahududu, çilek, elma kompostosu.
4. Lifli yiyecekler diyabeti kontrol altında tutmaya yardım ediyor. Lif bakımından zengin diyet kan şekerinde daha yavaş artışa yol açıyor.
5. Lifli gıdalar mide, ince bağırsaklar ve kalın bağırsakların daha sağlıklı olmasını sağlıyor. Meyve, sebze ve tüm bakliyatlarda bulunan doğal lifler kalın bağırsakta mayalanıyor ve kalsiyum gibi önemli minerallerin emiliminde vücudumuza yardım ediyor.
6. Lifli yiyecekler bizi tok tutuyor. İnsan vücudu liften enerji ya da kalori almıyor. Bu nedenle lifli gıdalar yediğimizde şişiyoruz, tamamen doyuyoruz. Ayrıca, lifli gıdalar daha az kalori içeriyor. Örneğin, bir fincan brokoli yaklaşık 25 kalori iken bir fincan beyaz pirinç ise 200'den fazla kalori içeriyor.
Peki günlük ne kadar life ihtiyacımız var?
Yediğimiz her bin kalori için 14 gram lif tüketmeliyiz. Bu kadınlar için yaklaşık 25 gram, erkekler için ise 38 gram olarak tüketilmeli. 2 yaşın altındaki çocuklara lifli gıda önerilmiyor. Birçok meyve, sebze ve tüm hububatların bir porsiyonu yaklaşık 2-3 gram lif içeriyor. Pişmiş kuru fasulye ve bakliyatların bir kâsesinde ise 10-15 gram lif bulunuyor.
Zaman Online
10 Kasım 2008, Pazartesi

Türk doktordan tıpta çığır açacak buluş

Çalışmalarını ABD'deki Yale Üniversitesinde sürdüren Prof. Dr. Murat Günel tarafından yapılan araştırmayla, beyin kanamalarına yol açan anevrizmaya neden olan 3 gen bulundu.
Araştırma sayesinde, anevrizma oluşma riski yüksek hastalar basit bir kan testiyle tespit edilerek, beyin kanamaları önlenebilecek.
Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Damar Hastalıkları (Nörovasküler) Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü Prof Dr. Murat Günel'in, aynı üniversiteden Dr. Richard Lifton ve Türk doktorlar Kaya Bilgüvar, Yaşar Bayrı ve Zülfikar Arlıer ile birlikte yürüttüğü 15 yıllık araştırmanın sonuçları, dünyanın en büyük tıp dergilerinden biri olan Nature Genetics'te yayınlandı.
Araştırmada, Hollanda'nın yanı sıra, dünyada anevrizmaya bağlı beyin kanamalarının en çok görüldüğü Finlandiya ve Japonya'dan toplanan 10 binin üzerinde kan örneğinden elde edilen genetik materyal (DNA) kullanıldı. Bunların yaklaşık 2 bin 200'ü anevrizma hastalarından, 8 bini de sağlıklı, anevrizması olmayan insanlardan toplandı.
Araştırmada ilk olarak, Avrupalı hastaların kanlarındaki (DNA) 300 bin değişik bölgeye bakıldı. Sonuçta, 3 bölgedeki değişikliklerin anevrizma riskini tüm dünya toplumlarında artırdığı belirlendi.
Araştırma sayesinde, basit bir kan testiyle beyin kanaması olmadan anevrizma oluşma riski yüksek hastaların tespit edilebileceği bildirildi.
Bu kişiler belirlenince, MR Anjiyo ve KT Anjiyo gibi radyolojik tetkiklerle takip edilebilecek. Oluşumu belirlenebildiği takdirde de anevrizma, patlamadan önce cerrahi veya damar içi yöntemler kullanılarak tedavi edilebilecek.
-ANEVRİZMA OLUŞMASININ NEDENLERİ-
Günel, bu araştırma sayesinde ortaya çıkarılan 3 genin tespitiyle, söz konusu hastalığın oluşum nedenlerinin de anlaşılmaya başlandığını bildirdi.
Araştırmayla, hiç beklenmedik bir şekilde, her 3 genin de damarlardaki bozukluğu tamir eden kök hücreleri etkilediğinin belirlendiğini anlatan Günel, ''Bu genlerdeki bozukluklar, beyin damarlarının sertleşerek erken yaşlarda bile yaşlanmalarına yol açıyor. Bu erken yaşlanmaya bağlı olarak da anevrizmalar ortaya çıkıyor ve zamanla patlayarak beyin kanamalarına ve felçlere sebep oluyor'' şeklinde konuştu.
Günel, uzun vadedeki hedefinin, bu sonuçlara bağlı olarak yeni tedaviler geliştirerek, anevrizmaları kanamadan teşhis edip yeni yöntemler kullanarak hastaları iyileştirmek olduğunu söyledi.
-TÜRKİYE'DE ANEVRİZMA HASTALIĞI-
Günel'in verdiği bilgiye göre, anevrizmaların toplumda görülme riski yaşla artıyor.
ABD'de yapılan araştırmalara göre, hastalık 60 yaşında toplumun yüzde 5 gibi büyük bir kısmını etkileyebiliyor.
Türkiye gibi sigaranın çok içildiği ve yüksek tansiyonun sık görüldüğü toplumlarda, bu oran yüzde 5'in üzerine bile çıkabiliyor. Ancak, Türkiye'de bu konuda yapılan bir araştırma olmadığı için, tam bir sayı verilemiyor.
Sadece Türkler'de etkin genlerin varlığının mümkün olduğunu, ancak, Türkiye'de böyle bir araştırma yapılmadığı için bunun var olup olmadığının henüz bilinmediğine dikkati çeken Murat Günel, ''Bu yüzden böyle bir araştırmanın Türkiye'de de yapılarak, Türkler'e özgü bu genlerin saptanması halinde, gereken önlemlerin alınması çok önemli'' diye konuştu.

10 Kasım 2008, Pazartesi

Haftada iki kez balık yemek diyabete faydalı

Yapılan bir araştırmaya göre, haftada en az iki kez balık yemek, diyabet hastalarında sık görülen böbrek rahatsızlığı riskini azaltıyor. İngiliz bilim adamları, orta yaş ve üzerindeki 22 bin 300 hastanın kayıtlarını incelediAynı zamanda geniş çaplı bir kanser araştırmasına da konu olan kanser hastalarında balık yemenin etkileri gözlendi. USA Today gazetesinin haberine göre, bu hastaların yeme alışkanlıkları ile ilgili anketler yapıldı ve her birinden alınan idrar örneğinde böbrek rahatsızlığının belirtilerinden biri olan albümin proteinin olup olmadığına bakıldı. Diyabet hastası olup haftada bir porsiyondan az balık yiyenlerin idrar örneklerinde, haftada iki kez balık yiyenlere oranla, albümin bulunma oranının dört kat fazla olduğu ortaya çıkarıldı.

Hormonsuz Meyve-Sebzeyi Nasıl Anlarız

Dış görünüş ve yapılarına göre ayırt edebileceğimiz bazı yiyecekler şöyle:
 

Dış görünüş ve yapılarına göre ayırt edebileceğimiz bazı yiyecekler şöyle:
 
DOMATES:
 
Domates kesildiğinde içi fazlaca boşsa, meyvenin ucunda sivri çıkıntılar ve yuvarlak yapısından farklı bir şekle sahipse, hormonlu olduğundan şüphelenebilirsiniz. Ayrıca hormonlu domatesler de dik kesildiğinde ortasında beyaz ve sert bir tabaka görülür.

SALATALIK:
 
Şekilsiz, bir ucu kalın, bir ucu ince veya yan yana yapışık meyvelere dikkat edin. İçleri adeta sünger gibi, çekirdek evi de kof bir yapıya sahiptir. Tatlarında farklılıklar ve lezzetsizlik vardır.

BİBER:
 
Aşırı büyük ve etli bir görünüme sahiptir. Çekirdek etrafı boş, etli kısımda domatesteki gibi beyaz ve sert bir doku görülür.

PATLICAN:
 
Şekli bozuktur. Kenarında şişlikler görülür. Yan yana yapışıktır. Etli kısmı sünger gibi kof olur.

PATATES:
 
Şekilsiz ve yumruları birbirine yapışıktır. Patateste aşırı gübre ve hormon kullanılırsa içinde kararmalar görülür.

ÇİLEK:
 
Aşırı büyük, çift yapışık ve içleri boştur.

KARPUZ:
 
Hormonlu karpuzların çekirdek evleri boştur. Yendiği zaman aşırı nişasta kokusu verir.

Tırnaklar hastalık habercisi

 
Tırnaklar hastalık habercisi
Tırnaklarınızın yaşantınız hakkında bilgi verip, hastalıklara karşı uyardığını biliyor musunuz?

El ve ayaklarınızı göstermekten çekiniyor musunuz? Tırnaklariniz sizin yaşam biçiminiz hakkında bize birçok şey söylemektedir. Ama tırnaklarınızın sizin genel sağlınız hakkında birçok bilgiyi açığa çıkardığını biliyor musunuz? Tırnaklarınızın görünüşünde, şeklinde ve dokusunda oluşan değişiklikler bizlere örnek olarak;

• Koyulaşan tırnakların sedef hastalıgı belirtisi olabileceğini;

• Tırnaklarda olusan kırmızı beneklerin diyabet belirtisi olabileceğini;

• Solup sararan tırnaklarin anemi hastalığı belirtisi olabileceğini göstermektedir.

Tırnak Bakımı Temelleri
Tırnaklarınıza yapacağınız özenli bir bakım, onları sağlıklı tutar ve özellikle onları daha iyi keşfedebilmenize yardımcı olur.

Eğer tırnaklarınızın şeklinde veya renginde değişiklik gözlemliyorsanız, üzerinde siyah veya beyaz küçük çizgiler oluşuyorsa, girinti çıkıntılar veya kabarma meydana geldiyse, ve son olarak eğer tırnak bölgelerinizde acı duyuyorsanız mutlaka doktorunuz ile görüşmelisiniz.

Sağlıklı alıskanlıklar edinerek ve tırnak bakımı hakkında küçük de olsa bilgiye sahip olarak, olası birçok tırnak sorununun rahatça önüne geçebilirsiniz.

Tırnaklarınızı keserken, temiz ve keskin bir tırnak makası, veya temiz ve keskin bir kıskaçlı tırnak kesme makinesi kullanın.

Tırnaklarınız İçin En Güzel Öneriler
Eğer tırnaklarınıza oje sürüyorsanız, temizlemek için kullandığınız aseton ve benzeri tarzı kimyasalları haftada bir defadan fazla tırnaklarınıza sürmeyin.

Gittiğiniz güzellik salonlarında, manikür ve pedikür aletlerinin yüksek ısı ile bakterilerini öldürmeye yarayan steril temizleme aletlerinden mevcut olduğundan emin olun. Veya kendi aletlerinizi götürerek, temizliklerinden çok emin bir şekilde tırnak bakımı yaptırın.

Tırnakların etrafını çevreleyen deriyi koparmayın, kesmeyin ve tahriş etmeyin. Tırnağın enfeksiyon kapmasina neden olabilir. Bu etleri tahta çubuklar kullanarak geriye doğru nazikçe itiniz. Bu işlemi sıcak duştan sonra yaparsanız, etler yumuşak olduğundan daha kolay olacaktır.

Bol Bol İncir Yiyin

Hücreleri Yenilendiren Besin Hücreler, vitamin deposu incirle yenileniyor.

Tazesi yaz aylarında, kurusu kışın tüketilen vitamin deposu incir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlıyor. 

Amerikan Diyetetik Derneği'nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, özellikle sindirim sistemi için çok faydalı bir meyve olan incirin, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğunu belirtti. 

Lif deposu incirin gut hastalığını iyileştirici bir enzim olan 'fisin' maddesini içerdiğini söyleyen Selahattin Dönmez, incirin anti-kanserojenik etkisi üzerinde de çalışmalar bulunduğunu ifade etti. Dönmez, Japonya'da yapılan bir araştırmanın deri altında tümör gelişmiş farelere enjekte edilen incir özünün, tümörleri 11 günde yüzde 39 oranında küçülttüğünün tespit edildiğini ifade etti. 

Ayrıca incirin kemik sağlığı, kan pıhtılaşması ve sinir sistemi için gerekli kalsiyumun kaynağı olduğunu hatırlatan Doktor Dönmez, "Aynı zamanda anında enerji sağladığı ve krampları engellediği için sporcular açısından oldukça faydalıdır." diye konuştu. İçerdiği bazı asitler dolayısıyla doğal bir sakinleştirici özelliği taşıyan incirin, birçok kuru meyvenin iki katından fazla protein barındırdığını belirten Dönmez, vitamin deposu meyvenin kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi gibi yararlar sağladığını da kaydetti.

Amerikan Diyetetik Derneği'nin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tazesinin yaz aylarında, kurusunun ise her zaman bulunabileceği incirin, özellikle sindirim sistemi için çok faydalı bir meyve olduğunu söyledi. İncirin, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin olduğunu belirten Dönmez, "İncir, lif deposudur ve gut hastalığını iyileştirici bir enzim olan fisin içerir. Ayrıca çok hafif bağırsak çalıştırıcı özelliği olduğu da bilinmektedir. İncirin anti-kanserojenik etkisi üzerinde de çalışmalar bulunmaktadır" dedi. Dönmez, Japonya'da yapılan bir araştırmanın deri altında tümör geliştirilmiş farelere enjekte edilen incir özünün, tümörleri 11 günde yüzde 39 oranında küçülttüğünün tespit edildiğini ifade ederek, "Ayrıca kemik sağlığı, kan pıhtılaşması ve sağlıklı sinir sistemi için gerekli kalsiyumun en yoğun bitkisel kaynağı olduğu bilinmektedir. Anında enerji sağladığı ve krampları engellediği için sporcular için oldukça faydalı bir besindir. Özellikle kuru incir, demir ve potasyum açısından besin değeri yüksek bir meyvedir" diye konuştu. 

-"İNCİRİN SAKİNLEŞTİRİCİ ÖZELLİĞİ BULUNUYOR"- 

İncirin, içerdiği bazı asidler dolayısıyla doğal bir sakinleştirici özelliği taşıdığını da vurgulayan Dönmez, şunları kaydetti: "Besin değeri yüksek bir ürün olan kuru incir, kolay sindirilebilen fruktoz ve glikoz içerir. Protein miktarı birçok kuru meyvenin iki katından daha fazladır. Diğer meyvelerle karşılaştırıldığı zaman kalsiyum, bakır, magnezyum, potasyum ve kükürt bakımından birinci, enerji, pantotenik asit, riboflavin, tiamin ve piridoksin bakımından ikinci sırayı aldığı görülmektedir. İncir, içeriğindeki pektin nedeniyle, bağırsaklarda toksik maddelerin atılması, kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi gibi yararlar sağlamaktadır."

Dönmez, daha olgunlaşmamış incirlerin oda sıcaklığında ve doğrudan güneş ışığı almayan bir yerde, olgun incirlerin ise buzdolabında saklanması gerektiğini belirterek, taze incirin ara öğünlerde veya salataları lezzetlendirmek için kullanılabileceğini ve kahvaltıda da tüketilebileceğini vurguladı.

BAL VE TARÇIN KARIŞIMININ TEDAVİ ETTİĞİ HASTALIKLAR

AĞRI KESİCİ

     Bir ölçü balı 2  ölçü ılık su içerisine koyup üzerine bir çay kaşığı toz Tarçın ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun ağrıyan yerlerine masaj yapılır. 1-2 dakika içerisinde ağrının azaldığını gözlemleyebilirsiniz.

     Artritli hastalar, bir bardak sıcak su içerisinde 2 kaşık Bal ve bir çay kaşığı toz Tarçını eritip sabah, akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alırlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.

   Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada; kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı bal ve ½ çay kaşığı toz tarçını alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde şifa bulmuşlar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemeyen hastalar da bir ay içerisinde şifa bulmuşlard
ır.

 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ

   Her gün kullanılan bal ve tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.

   Araştırmacılara göre bal, birçok vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir. Balın düzenli kullanılması, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savaşan, korpuskülleri de kuvvetlendirir.



DİŞ AĞRISI

   Bir kaşık toz tarçın ve 5 tatlı kaşığı bal karışımı ağrıyan dişe tatbik edilir. Ağrı kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.



HAZIMSIZLIK VE GRİP

   Toz tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler. İspanya da yapılan bir araştırmada bal içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.



İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI

   İki kaşık toz tarçın, bir tatlı kaşığı bal, ılık su içerisinde eritilip içilir. İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.

KANSER

  Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada, mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur. Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık bal ve bir kaşık tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.


KALP HASTALIKLARI

   Bal ve tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür. Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur. Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.

Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.

EVLAT SAHİBİ OLAMAMA

  Eğer bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kaşık bal yerse problemleri çözülecektir.

   Gebe kalamayan kadınlar bir tutam toz Tarçın ve yarım tatlı kaşığı balı gün boyunca bir bir sakız üzerine koyup çiğnediklerinde tükürükle karışarak yavaş yavaş emilerek etkili olmaktadır.


KOLESTEROL

   İki kaşık bal, üç tatlı kaşığı toz tarçın, 450 gr. demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir. Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları için uygulanabilir.

 

  Günlük gıda ile alınan bal bile kolesterolün düşmesine yardımcı olabilir.



MİDE AĞRILARI

   Bal ve tarçın kürlerinin, mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.


GAZ

   Hindistan ve Japonya'da yapılan araştırmalar Bal ve Tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.

SAÇ DÖKÜLMESİ

  Saçı dökülenlerle tepesi açılanlar sıcak zeytinyağı içerisine bir kaşık bal, bir tatlı kaşığı toz Tarçın ilavesiyle elde edilen krem banyodan önce başa sürülür ve yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra yıkanır.

SİVİLCELER VE DERİ 

 

3 ölçü bal, 1 ölçü tarçın ile bir krem yapılır. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür. Sabahleyin ılık su ile yıkanır.

 

Eğer 2 hafta süreyle her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden çıkarır.

 

Egzama, mantar ve diğer deri infeksiyonlarında eşit miktardaki Bal ve Tarçın karışımı uygulanır.

 

YORGUNLUK 

 

1 bardak su içerisinde ½ kaşık bal ve biraz toz tarçının hergün kuşluk vakti ve vücut direncinin düşmeye başladığı takriben saat 15.00 te alındığında bir hafta içerisinde canlılığın arttığını tesbit etmiştir.

SOĞUK ALGINLIĞI

   Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz tarçın günde üç defa yenir.

   Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.

YAŞLILIK

    Bal ve tarçınla hazırlanan çay, düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.

   4 kaşık bal,1 kaşık toz Tarçın, 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri, taze ve yumuşak tutar, yıpranmasını durdurur.

ZAYIFLAMA

    Bir bardak su içerisine eşit miktarda bal ve tarçın konup kaynatılır. Her gün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir. Düzenli uygulanırsa kilo verilir. Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde, yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur.

Kalp krizi nasıl farkediliyor

Sağlık uzmanları 40-65 yaş aralığında sıkça görülen kalp krizi vakalarının belirtilerine dikkat çekti
 
EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Akın, kalp krizine bağlı ölümlerin yüzde 40- 65'inin belirtilerin başlamasından itibaren 1 saat içinde hastaneye ulaşmadan gerçekleştiğini belirterek, "Kalp krizinin en önemli belirtisi göğüs ağrısıdır. Hastaların ve hasta yakınlarının bu konuda bilgilendirilmeleri ve yapacakları ilk müdahale, mevcut ölüm oranlarını azaltacağı gibi, kriz sonunda vücutta oluşacak zararları da ortadan kaldıracaktır" dedi. 

Göğüs ağrısının yeri, şiddeti ve süresi ile ağrıya eşlik eden bulguların kalp krizine ait olup olmadığının belirlenmesinin önem taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Akın, "Ağrı, göğsün sol tarafında yaygın, basıcı, ezici, yanıcı ve iğnelenme şeklinde karakter gösterebilir. 3- 5 dakika sürebileceği gibi 20- 30 dakika arasında da devam edebilir. Omuza, çeneye, sol elin parmaklarına kadar yayılabilir, sırtı vurabilir. Bulantı, kusma, terleme, ölüm korkusunun eşlik ettiği bir panik görünümü vardır. Ağrı hareket ettikçe artabildiği gibi, dinlenince geçebilir. Oksijen, ağrı kesiciler hastayı rahatlatabilir ve ağrıyı giderebilir" diye konuştu. 

Akciğer hastalıkları, mide- barsak, yemek borusuna ait problemler, kemik ve adale ağrılarının da kriz sırasında görülen ağrı ile karıştırılabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Akın sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Mevcut ağrıyı yeri, şiddeti ve süresi ile tanımladıktan sonra yapmamız gereken ilk şey en yakın sağlık kuruluşuna hastanın naklini yapmaktır. Sağlık kuruluşuna ulaşıncaya kadar hasta yakınlarının nasıl davranacağı çok önemlidir. Hemen 112 acil çağrıdan hastanın durumu ile ilgili bilgi aktarımı yapılmalı ve ambulans gelinceye kadar hastanın hareket ettirilmemesi, hastanın odasının havalandırılması, üzerindeki giysilerin gevşetilerek, kravatının çıkarılması, başının hafif yukarıda yatmasının sağlanması önemlidir." 

Pratikte yaşanan gecikmelerin yüzde 58 hastaya, yüzde 11 hekime bağlı olarak, yüzde 14 sağlık kurumuna ulaşım ve yüzde 17'sinin de hastane içerisindeki nakilde yaşandığını açıklayan Prof. Dr. Mustafa Akın, "Bu gecikme süresi ortalama 4 saat sürebilmektedir. Oysa ilk 2 saatten sonra kalpteki hasar giderek artmaktadır. O halde ölümü engellemek, kalpte oluşacak zararı asgariye indirebilmek için hızlı tanı, hızlı hastaneye sevk ve acil bir şekilde tedaviye başlanması önem taşımaktadır" diye konuştu.

Saç sağlığı ve güzelliği için ipuçları


1. Çok kuru saçlar
Şampuanı sadece ellerinizle, ıslak saçın diplerine dağıtın ve hafifçe yedirin. Durularken incelerek saçın içinden akacak olan şampuan, saçları temizlemek için yeterlidir. Böylece saçlarınızın biraz daha kurumasını önlemiş olursunuz.

2. Normal saçlar
Şampuanı dairesel hareketlerle saça yedirin, hemen ardından iyice durulayın. Eğer başınızda şampuan artığı kalırsa, saçlarınız matlaşır ve kurur. Kural şu: Şampuanlamak için harcadığınız sürenin üç misli süreyi durulamak için kullanın. Saçlarınızın durulandıktan sonra gıcırdar gibi olması gerekiyor.

3. İkisi bir arada
Bu ürünler hem yıkar hem de bakım yapar. Pratiktir ama her gün kullanılmaya uygun değillerdir. Çünkü bu ürünlerin çoğunda silikon yağı vardır. Önce saçları yumuşak yaparlar. Fakat uzun vadede saç tellerinin yüzeyinde birikerek, saçı ağırlaştırabilirler. Haftada sadece 1 kez kullanın.

4. Ilık su ile durulayın
Kaşmir kazağınızı sıcak suyla tıkayamazsınız. Saçlarımız da aynı derecede hassas olduklarından, çok sıcak suyu sevmezler. Ilık su, saçların zarar görmemesi için ide3aldir. Hatta başarabilenler, saçlarını soğuk su ile yıkamalıdır. Soğuk su , saçlara mükemmel bir parlaklık verir.

5. En iyi fön stratejisi
Saçları yıkadıktan sonra dikkatle ayırın. Isıtılmış bir havluyla önden kurutun. Fön makinesini en düşük ayara getirip, saçları çok fazla karıştırmadan tam kuruyana kadar fönleyin: sonra fönü daha yüksek ısıya getirip, yuvarlak bir fırçayla şekillendirme işine girişin. Fön makinesini saçınızdan en az 15 santim uzak tutun.
6. Nazik olun
Islak saçlar, hafifçe şişmişlerdir. Dolayısıyla çabuk kırılabilirler. Taramak için ayrık dişli, mümkünse kauçuk veya ahşaptan, el yapımı bir tarak kullanın (Cinsi üstünde yazar. ) Ucuz plastik tarakları tercih etmeyin

7. Çok mu streslisiniz?
Saçlarınızı yıkarken başınıza masaj yaparsanız, mutluluk hormonlarınızı aktive edersiniz. Parmak uçları ile daireler çizerek, şakaklardan saç diplerine doğru masaj yapın. Oradan tekrar kulaklara doğru inin. Sonra ensenize doğru devam edin. Bunları yaparken derin derin nefes alıp verin.

8. Ön yargıları unutun
Yağlı saçların her gün yıkandıkları zaman daha çabuk yağlandıklarıyla ilgili masalları unutun. Eğer kendinizi daha bakımlı hissedecekseniz, her gün duş alabilirsiniz. Önemli olan, yumuşak bir şampuan kullanmanız. Şampuanı saçınızda bekletmeyin ve hemen yıkayın.

9. Saç kremi
Kremi özellikle saçın aşağı sarkan kısımlarına ve uçlarına sürün. Saç diplerindeki ilk 3 santime gelmemesini sağlayın. Diplerde çıkan yeni saçların ek bir bakınma ihtiyacı yoktur.

10. Çok ince saçlar
İnce telli saçlar, yağlı ürünleri kaldıramazlar. En iyisi, nemli (veya kuru) saçlara nemlendirici sprey sıkmaktır. Sprey, statik elektrik oluşmasını ve saç tellerinin 'uçuşmasını’ engeller.

11. Tatilde bakım
Tatildeyken saçlarınız şekle girmiyorsa, bu durum bulunduğunuz yerdeki suyun içerdiği mineral oranından kaynaklanıyor olabilir. Çözüm için saçlarınızı yıkadıktan sonra içme suyu ile durulayın.

12. Koruma ve tamir:
Omega-6 yap asitleri gibi lipit ve seramit içeren ürünler, saçların kırılmasını önler. Çünkü bu maddeler, saç lifleri içindeki çatlakları doldururlar ve fönden gelen sıcağa karşı korurlar. Saç kürleri yumuşacık yapar. Ama hangisini kullanmalı.

13. İnce telli saçlara kür uygulamak
Yoğun kür, ince telli saçları aşırı derecede yorabilir. Fakat yine de ara sıra böyle ekstra bir bakım uygulayabilirsiniz. Çözümü: Kürü saça, yıkamadan önce yedirin ve 10 dakika beklettikten sonra bildiğiniz şekilde saçlarınızı şampuanlayın.

14. Saç maskeleri
Maskeler, özellikle sıcak ortamlarda saça daha iyi nüfuz ederler. En ideali, kür maskesini, havluyla nemini aldığınız saçınıza, ince demetler halinde sürerek yedirin. Sonra saçınızı sıcak fönle ısıtın ve başınızı alüminyum bir folyoyla sarın, üstüne de ısıtılmış bir havlu dolayın. En az yarım saat etki etmesini bekleyin. Çok etkili bir başka yöntem de, buharlı ortamda saç maskesi uygulamaktır (yine aynı şekilde havlu altında)

15. Sarı, kızıl ya da kahve
Boyanın ömrünü özel bakım ürünleriyle uzatabilirsiniz. Yıkama sırasında, bakım kürlerinde ya da şekillendirici ürünlerde bulunan maddeler sayesinde saçlardaki renk pigmentleri tazelenir.

16. Çabuk kür uygulamak için
Saçınız uzunsa ve kürler çok vakit alıyorsa, artık dert değil! İnci proteini içeren çabuk kürleri uyguladığınızda saçınızı yıkamanıza gerek yok. Saçlarınızı ipek gibi parlak yapıyor.

17. Doğuştan güçlü ve kalın telli saçlar
Bu tip saçlar şekil aldıklarında adeta rüya gibidir. Fakat şekil almak istemezler ve asidirler. Doğru stratejiyle onları hükmünüz altına alabilirsiniz: a) Her gün yıkamayın, hatada 1-2 kez yıkamak yeterli.b) Her yıkamadan sonra saç kremini sürün ve her dört yıkamada bir maske uygulayın. Doğru yöntemleri bilenler kötü saç günü yaşamazlar

18. Vaks nasıl kullanılır?
Genellikle fönle şekil verilen katlı kesim, sürülen vaks yüzünden gene sarkmaya başlar. İste bu yağ krizine karşı bir yöntem var: Önce saçınıza sprey sıkın, biraz kurumasını bekleyin, sonra uçlara vaks sürün. Mükemmel olacak.

19. Çok fazla jöle kaçırdıysanız
Eğer saçlarınızı çok fazla jölelediyseniz ve taradıysanız, saçlarınız yağlı gözükebilir. Bunu önlemek için ürünü kabında (ya da tüpünde) önce fönle kısa bir süre ısıtın. Ürün daha iyi dağılacağından dolayı otomatik olarak dozu fazla kaçırmanızı da önlemiş olursunuz.

20. Saç spreyi ve parlatıcı
Havalandırıcı etki yaratmak için spreyi yukarıdan aşağıya doğru sıkmayın. Yoksa saçlarınızın üstünde ağırlık oluşur ve saçlarınız düzleşir. Onun yerine, saçları bukle bukle elinizle biraz yukarı kaldırın ve spreyi alttan yukarı olarak püskürtün. Uzun saçlarda: Başı geriye atın ve sprey bulutu aşağı doğru düşerken, saçlarınızı hafifçe silkeleyin. Hacim vermek için ideal yardımcılar fön, fırça ve köpüktür

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'ndan Sağlık Formülleri

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;
Bu mucizevi karışım sizi genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan 2 gün sonra etkisini görmeye başlıyorsunuz. Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan karışım, karaciğer yağlanmasına karşı da mükemmel bir koruma sağlıyor.
-15-16 sap maydanoz
-2 yemek kaşığı taze limon suyu
-Yarım bardak su
Maydanoz, limon ve suyu karıştırıp blenderdan geçirin. Hazırladığınız bu karışımı sabah aç karnına kahvaltıdan 15-20 dakika önce için. 15 gün boyunca her sabah düzenli olarak tüketin. İkinci günden itibaren kendinizi daha dinç ve zinde hissedeceksiniz.

SPERM ARTICI FORMÜL
Bu formül sperm sayısında düşme olan erkekler için…
Hazırlanışı: 7-8 tane keçiboynuzunu kırıp yarım litre sıcak suya atarak 7-8 dakika kaynatın. Elde edilen suyu 3 ay boyunca düzenli olarak tüketin.

MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır. Yarım litre suya bir avuç buğday atılır ve 6-7 dakika haşlanır. Daha sonra ılımaya bırakıp yarısını sabah kahvaltısından sonra diğer yarısını da öğlen aç karnına içeceksiniz.

Alzheimer için FORMÜL
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz…

UNUTKANLIĞA MUCİZE FORMÜL
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz. Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz…

SÜPER ENERJİ FORMÜLÜ
Kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız ve özellikle zihin yorgunluğunuz varsa Profesör Saraçoğlu, hiçbir yerden okuyup öğrenemeyeceğiniz çok özel bir formülün tarifini veriyor.
-Bildiğimiz siyah çay (Ancak çok demli olmayacak, açık olacak, poşet çay olmayacak)
-10-12 sap kuru karanfil
Demlenmiş siyah çayın içine kuru karanfilleri atın. 2-3 dakika bekleyin ve karıştırıp için. İçtikten 10 dakika sonra saçınızın kökünde bile dahi kıpırdanmayı hissedeceksiniz. Yorgunluğunuzun buharlanıp gittiğini belirgin şekilde farkedeceksiniz. Dinçleştiren ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül.

Demleme çayın faydaları
Yeri gelmişken Profesörün verdiği bir önemli bilgiyi de aktaralım. Poşet çay yerine demleme çay kullanılmasını öneriyor. Şöyle anlatıyor; 4-5 dakika demlenmiş çay sindirim sistemini uyarır. Eğer bunu 8-10 dakika demlerseniz keyif veren ve rahatlatan bir etki verir. Ancak günde 4 bardaktan fazla çay kalp krizini tetikler. Çok fazla içilmesi de doğru değil.

Sigara içenlere özel formül
İnsanın kendi kendine vereceği en büyük ceza sigara içmesidir. Ancak, sigarayı bırakamıyor ve nikotin ihtiyacından kurtulamıyorsanız, en azından zararlarından kurtulabilirsiniz. İşte Profesör’ün bugüne kadar saklı tuttuğu özel formül bunun için. Bu formül ile sigaranın vücudunuza verdiği tüm zararları elbette ortadan kaldırmak mümkün değil. Ancak önemli bir bölümünü en asgari düzeye indirebiliyorsunuz.
-Formülün temeli TERE OTU…
Ayda 5 kez bunu yapacaksınız. 5 gün üst üste yaptıktan sonra diğer aya kadar bir daha tüketmeyeceksiniz. Yapmanız gereken şu; 5 gün boyunca her gün bir bağ tere otu yemek. Ancak salataya katmadan, saf olarak tüketeceksiniz. Öğlene kadar yarısını, öğleden sonra diğer yarısını yiyeceksiniz.
Bu kürü uygularken idrara çıkıldığında yanma hissedilebilir. Bu zararlı bir şey değil. Bu ot aynı zamanda idrar yollarını da temizliyor. Formülü uygulamaya başladıktan sonra 2 veya 3. günde balgam çıkartmaya başlıyorsunuz. (Ayda 5 kez uygulanıp bırakılacak, unutmayın)

Dereotu mucizesi

Profesör Saraçoğlu, “Ben bunu bulduğumda heyecanımdan günlerce uyku uyuyamadım” diyor… Ne mi o? Tiroidin hızlı ya da az çalışması durumunda dereotu çok etkilidir. 3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotu sabah, öğle ve akşam öğünlerinden 15 dakika önce tüketilecek. Bu konuda 5 ay sonra ilaçlarını bırakan hastaların oranı yüzde 90’dır.
Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artacaktır. Daha az yemek yersiniz. Diyet yapanların özellikle yemesi gerekir. Açlık duygusuna fren yaptıran dereotudur. Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz. İştahınızın yavaş yavaş kalktığını görürsünüz. Göreceksiniz ki iştahınız daha erken kapanacak ve doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.

Hemoroid (Basur)


BASURDAN KORUNMA YOLLARI
1. Her gün düzenli olarak sıcak banyo yapınız
Sıcak banyo 5-10dk süre ile bir küvet içinde oturma banyosu olarak veya duş sırasında, fıskiye ile makat bölgesine sıcak uygulaması tarzında yapılmalıdır. Böylece hem o bölge temizlenir hem de o bölgedeki kan dolaşımı hızlanır.


2. Tuvalet temizliğine dikkat ediniz
Tuvaletten sonra kalan dışkı artıklarının temizlenmesi için tahriş edici kuru tuvalet kağıtları yerine bol su ve ıslak-yumuşak tuvalet kağıtları kullanılmalıdır.

3. Kabız olmaktan kaçınınız
Sertleşen dışkı zorlamaya bağlı olarak basur ve çatlak oluşumuna neden olur. Bunu engellemek için bol lifli yiyecek alınmalı, düzenli beslenme alışkanlığı edinilmeli, bol su alınmalı ve düzenli egzersiz yapılmalıdır. Böylece dışkının ideal kıvamı olan, diş macunu yumuşaklığı elde edilir.


4. Düzenli tuvalet alışkanlığı edininiz ve ertelemeyiniz
Tuvalet alışkanlığımızı sağlamak için mümkün olduğunca günün aynı saatleri kullanılmalıdır. Tuvalet ihtiyacının ertelenmesi, bize kabızlık olarak geri dönecektir. Dolayısıyla da basurumuz azacaktır.


5. Tuvalette fazla ıkınmayınız, Gazete-Dergi okumayınız
Aşırı ıkınma, karın içi basıncını artıracaktır. Bu ise makat bölgesindeki kan akım hızını azaltacak ve hemoroid damarlarında kan birikimine neden olacaktır. Böylece hemoroid memelerinde şişme ve kanama oluşacaktır.


6. Kıymetini bilip sıcak tutunuz
Soğuk ortamlarda makat etrafındaki kan akım hızı azalacaktır. Buna bağlı olarak makat etrafında aniden gelişen ağrılı şişlikler ortaya çıkacaktır. (şiş-ağrılı basur).


7. Uzun süre aynı pozisyonda kalmayınız
Ayakta veya oturarak aynı pozisyonda uzun süre kalmak, bu bölgedeki kan akım hızını azaltacaktır. Bu ise hemoroid memelerinin büyümesine ve şişmesine neden olacaktır. Ara sıra da olsa pozisyonunuzu değiştirin ve hareket edin, en azından arada kısa bir tur atın.

8. Uzun süre araba kullanmayınız
Taksi, minibüs ve özellikle uzun yol kamyon şoförleri bundan daha çok etkilenir. Bu nedenle belli aralarla mola verip, şoför koltuğunda kalkıp dolaşmak gerekmektedir.

9. Alkol ve baharatlı gıdalardan uzak durunuz.
Alkol bu bölgedeki kan akımını değiştirerek hemoroid memelerinin şişmesine ve kanamasına neden olmaktadır. Aynı şekilde baharatlı gıdaların fazla alınması da dışkılama sırasında bu bölgenin tahrişine ve ağrılara sebep olmaktadır.

10. Doğru teşhiş için muayene olunuz
Tüm bunlara rağmen makat şikayetleriniz olduğunda ise kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülük, “basurdandır, herkeste oluyor” diyerek önemsememektir. Çünkü makat kanserleri de bazen benzer şikayetlere neden olabilir...

Multipl Skleroz (MS) Hastalığı

1. MULTİPL SKLEROZ NEDİR?
Multipl Skleroz (MS) iki önemli bölümden, beyin ve omurilikten oluşan merkezi sinir sistemine ait bir hastalıktır. Merkezi sinir sisteminde sinir liflerini çevreleyen ve koruyan miyelin isimli yağlı bir doku vardır ve bu doku sinir liflerinin elektrik uyarılarını iletmelerine yardımcı olur. MS’de miyelin skleroz adı verilen nedbeler bırakarak birçok bölgede yok olur. Hasar gören bu bölgeler plaklar veya lezyonlar olarak da bilinir. Miyelin sadece sinir liflerini korumakla kalmayıp, görevlerini yerine getirmelerini de sağlar. Miyelin yok olduğunda veya hasar gördüğünde, sinirlerin beyine giden veya beyinden gelen elektrik uyarılarını iletebilme kapasiteleri kesintiye uğrar ve bu durum çeşitli MS belirtilerini (semptomlarını) ortaya çıkarır.
MS bulaşıcı değildir. Aile hiç kimse hastadan bu hastalığı kapmaz.

2. BU HASTALIĞIN NEDENLERİ NELERDİR?
MS’in kesin nedeni bilinmese de, birçok araştırmacı miyelin hasarının vücudun immün sisteminin (bağışıklık sisteminin) anormal bir yanıtından kaynaklandığına inanır. Normal koşullarda, immün sistem virüsler veya bakteriler gibi yabancı “istilacılara” karşı vücudu korur. Otoimmün hastalıklarda vücut istemeyerek kendi dokularına saldırır.
MS’de ise, saldırılan madde miyelindir.
Bilim adamları miyeline saldırması için immün sistemi tetikleyenin ne olduğunu henüz bilmiyor. Birçoğu çok sayıda faktörün devreye girdiğini düşünüyor.

3. MS BELİRTİLERİ (SEMPTOMLARI) NELERDİR?
Belirtiler merkezi sinir sisteminin hangi bölgelerinin etkilendiğine bağlı olarak ortaya çıkar. Herkes aynı şekilde etkilenmez. Belirtiler sadece kişiden kişiye değişiklik göstermekle kalmayıp, aynı kişide zaman içinde de değişiklik gösterebilir. Bu belirtiler ciddiyet ve süre açısından da çeşitlilik gösterir.
MS’i olan bir kişi genellikle birden fazla belirti yaşar ancak bu belirtilerin hepsi herkeste görülmez.
Belirtiler, halsizlik, karıncalanma, hissizlik veya duyu zayıflaması, koordinasyon zayıflığı, yorgunluk, denge problemleri, görme bozuklukları, istemsiz hızlı göz hareketi (nistagmus da denir), titremeler, spastisite veya kas sertleşmesi, bozuk konuşma, bağırsak veya mesane problemleri, yalpalayarak yürüme (ataksi), cinsel işlev sorunları, ısıya hassasiyet ve kısa süreli bellek sorunları, hüküm veya muhakeme problemlerinden (kognitif problemler) oluşur. Ciddi durumlarda MS kısmi veya tam felce neden olabilir.
MS’i olan kişilerin çoğunda bu belirtilerin tamamı görülmez.

4. MS TANISI NASIL KONMAKTADIR?
Tek başına hiçbir test MS tanısı koyamadığı için çeşitli test ve yöntemlere gerek duyulur. Bu testler şunlar olabilir;
* Doktorun geçmiş belirti ve bulguların varlığını araştıracağı tıbbi öykü.
* Ayrıntılı bir nörolojik muayene.
* Beyin ve omuriliğin kesin ve oldukça detaylı görüntülerini veren ve görece yeni bir görüntüleme biçimi olan MRI (manyetik rezonans görüntüleme).
* “Uyarılmış potansiyeller” adı verilen ve merkezi sinir sisteminin belli bir uyarıya verdiği yanıtı ölçen çalışmalar.
Daha az kullanılan ancak tanının olağandan daha zor olduğu durumlarda faydalı olan diğer bir inceleme de:
* Spinal kanalı çevreleyen sıvının (serebrospinal sıvı veya SSS) bileşimini araştıran beyin omurilik sıvısı incelemesi.

5. İKİNCİ GÖRÜŞLERİ - TANIYI DOĞRULAMAK İÇİN - ALMAK İYİ BİR FİKİR Mİ?
Hasta sadece bir doktorla görüştüyse, hiç kuşkusuz ikinci bir görüş almak mantıklı olur. Tanıyı doğrulatma ilk doktorunuzu aşağılamaz veya üzmez. Başka bir uzmana sevk edilmek için doktor tavsiyesi alabilir veya MS derneklerine telefon edebilirsiniz.

6. BİR SONRAKİ AŞAMA NE OLACAK?
Bunu hiç kimse gerçekten bilmiyor; ancak hasta ve doktorun kişisel durum üzerine mutlaka bir konuşma yapması önerilir.
Hastanın en sık duyacağısözler “öngörülemez” ve “değişken” sözleridir. MS sadece kişiden kişiye büyük oranda değişiklik göstermekle kalmayıp, aynı kişide zaman içinde de değişiklik gösterir. Bu öngörülmezlik ile yaşamak MS ile yaşamanın parçasıdır.
Birçok kişi şiddetlenme dönemleri geçirir. Bunlar yeni belirtilerin ortaya çıktığı akut ataklar, veya varolan belirtilerin daha ciddi hale geldiği nüksler olarak da isimlendirilirler. Şiddetlenmeleri genellikle düzelme dönemleri (remisyonlar) izler ve bu remisyonlar hastayı nüks öncesi haline geri döndürebildikleri gibi, geriye bazı sakatlıklar da bırakabilirler. Bu MS biçimi genellikle nüks-remisyon gösteren MS olarak isimlendirilir. (Relapsing-remitting MS)
Her MS aynı olmaz. Bazı kişilerde birkaç ciddi atak görülür veya hiç görülmez, bunun yerine belirtilerin sürekli kötüleştiği ve zaman içinde sakatlığın ortaya çıktığı da görülebilir. Erken bir nüks-remisyon dömemini sürekli kötüleşme durumu izleyebilir, ki bu durumda sekonder progresif MS ismini alır. Veya başlangıçtan itibaren ilerleme mevcut olabilir ve bu durumda primer progresif MS ismini alır. Şekil ne olursa olsun MS herhangi bir zamanda duraklayabilir.
İlk birkaç yıllık MS deneyi, hastalığınuzun vadeli seyrinde hasta ve doktor için muhtemelen en iyi yol gösterici olur. Geçmişte MS’i olan başka hastaların bakımını da yapmış bir doktor, hastanın durumu ile ilgili başka görüşlere de sahip olabilir.

7. MS KALITSAL MIDIR?
MS doğrudan doğruya kalıtsal olmamak ile birlikte çalışmalar ailesel eğilimin varolduğunu ortaya çıkadılar. Bu durum da kardeşlerin veya diğer yakın akrabaların hastalığı geliştirmelerinin bir ölçüde daha mehtumel olduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, MS’i olan kişilerin yüzde 80’inde MS’i olan yakın bir akraba görülmez.

8. MS KİMLERDE GÖRÜLÜR?
MS kadınlarda erkeklerin neredeyse iki katı bir oranda görülür. Birleşik Devletler’de yaklaşık 350.000 kişinin MS ile yaşadığı tahmin ediliyor. Bazı karmaşık MS olgularına tanı koymak zor ve bulaşıcı bir hastalık olmadığı için olguların bildirilmesi zorunlu yok. Bu nedenle MS’i olan kişilerin gerçek sayısı sadece tahmin yoluyla hesaplanabiliyor.
Bütün dünyada MS tropikal iklimlere nazaran ılıman iklimlerde daha sık görülüp ve beyaz tenli, özellikle de ataları Kuzey Avrupalı olanlar arasında daha sık ortaya çıkıyor.

9. MS’İ DURDURACAK VEYA TEDAVİ EDECEK HERHANGİ BİR TEDAVİ VAR MI?
Bilinen bir tedavi mevcut değil. Ancak atakların sıklığını veya ciddiyetini azaltan ve özürlülük artışını yavaşlatan yeni tedaviler bulunuyor. Umut veren ilaçlar üzerinde da çalışmalar sürüyor. MS tedavisi oldukça hızlı değiştiği için doktordan güncelleşmiş tavsiyeleri almak üzere temas içinde olmanız iyi bir fikir. Ulusal MS Derneği de yeni gelişmeleri almak için bir bilgi kaynağıdır.
Türkiye için telefon numaraları:
1) Türkiye MS Derneği Genel Merkezi: 0212 275 22 96 - 275 22 97
2) Türkiye MS Derneği Ankara Şubesi: 0312 440 02 65
3) İzmir MS Derneği: 0232 238 88 88
4) Bursa MS Derneği: 0224 442 83 00

10. BELİRTİLERİ İYİLEŞTİRMEYE YÖNELİK HERHANGİ BİR TEDAVİ MEVCUT MU?
Evet. Örneğin, kaslardaki sertleşme bazı ilaçlarla azaltılabilir. Spastisite ve yorgunluk fizik tedavi rehabilitasyon tedavisi ile de tedavi edilir.
Mesane problemleri bazen çeşitli ilaçlar ile iyileşme gösterebiliyor. Kendi kendine kateter takma gibi teknikler kolayca öğrenilebilir. İdrar yolları enfeksiyonlarının hemen tedavi edilmesi ve yeterli sıvı alımı başka mesane komplikasyonlarını önlemeye yardımcı olabilir. Bağırsak problemleri hacimi artırmaya yönelik diyet, fitiller ve ilaçlarla tedavi edilebilirler. Yakıcı, ağrılı veya sıra dışı duyular ilaçlarla tedavi edilebilirler. Kognitif problemlerle ise rehabilitasyon ve eğitim ile başedebilir.

11. REHABİLİTASYON NE SAĞLAYABİLİR?
Fizik tedavi (FT) zayıflamış veya eşgüdüm bozukluğu olan kasların kuvvet kazanmalarına yardımcı olabilir. FT düzenli hareket egzersizlerini, germeyi, yürüme eğitimini ve bastonları, yürüteçleri ve diğer yardımcı aletleri en iyi şekilde kullanmayı, nakil eğitimini (yani örneğin, tekerlekli sandalyeden arabalara geçmeyi öğrenmek) ve toplam fonksiyonu ve dayanıklılığı iyileştirmeye yönelik kuvvetlendirme egzersizlerini kapsayabilir.
Rehabilitasyon tedavisi (RT) günlük yaşamda bağımsızlığı iyileştirmeye hedefler. RT giyinme, kendine düzen verme, yemek yeme ve araba kullanma tekniklerini öğretir ve koordinasyon ve kuvvetlenmeye yönelik egzersizler de sunabilir. Bir rehabilitasyon terapisi evi veya işyerini güvenilir ve bağımsız hareket edilebilir mekanlar halinde düzenlemek için aletler ve yollar tavsiye edebilir.
Konuşma tedavisi kasların zayıflaması veya kötü koordinasyonu nedeniyle konuşma veya yutkunma zorluğu çekenler için iletişimi kolaylaştırır. Konuşma terapistinin kullandığı teknikler egzersizi, ses eğitimini veya özel aletlerin kullanımını içerebilir.

12. EGZERSİZ YARDIMCI OLUYOR MU?
Tek başına egzersiz MS’i düzeltemez ancak genel sağlığı iyileştirebilir ve kullanılmamaktan veya etkinsizlikten kaynaklanan komplikasyonların önüne geçebilir. Egzersiz iştah ve uykuyu düzenlemeye yardımcı olduğu ve kendini iyi hissetmeye katkıda bulunduğu için düzenli bir egzersiz programı fiziksel olduğu kadar psikolojik avantajların da elde edilebilmesini sağlar.

13. YA İŞ HAYATI? İŞVERENLERİN NELERİ BİLMESİ GEREKLİDİR?
Kişiden kişiye değişiklik gösteren MS’in, dolayısıyla iş durumu üzerindeki etkisi de değişiklik gösterir.
Bir krizin ortasında iken -gerek tanının hemen sonrasında, gerek belirtilerin birdenbire canlandığı bir sırada- işle ilgili büyük kararlar vermek pek akıllıca olmaz. İlk olarak, acil sorunlardan kurtulmak için hastanın kendisine zaman tanıması gerekir. Sonra seçeneklerini anlamasına yardımcı olacak bilgi toplaması önerilir.
Hastanın konulan tanıyı iş arkadaşlarına ve patronuna açıp açmaması kişiye kalır. Eğer tıbbi bir muayeneyi gerektiren bir iş imkanı sunuluyor ise, tanı ve/veya belirtiler konusunda dürüst olmanız iyi olur.

14. MS CİNSELLİĞİ ETKİLER Mİ?
MS ile bağlantılı her şey fiziksel belirtilerden duygusal etkisine dek cinsel hayatı etkileyebilir. Ancak bu cinsel problemlerin başarılı bir şekilde tedavi edilemeyecekleri anlamına gelmez. MS’i olan kişiler tatminkar bir cinsel yaşam yaşayabilirler.
Birkaç önemli öneri:
* Eşinizle duygularınızı paylaşmaya çalışın.
* Dürüstçe iletişim kurun.
* Fiziksel belirtilerle ilgili tıbbi tedavi görün.
* Fiziksel olmayan problemler için bir psikoterapist veya cinsel terapi konusunda uzmanlaşmış bir danışmana da başvurulabilir.

15. MS’İ OLAN BİR KİŞİDE DEPRESYONA SIK RASTLANIR MI?
MS tanısı konulduğunda veya MS kötüleştiğinde hasta korku, şaşkınlık, kontrol kaybı ve bir ızdırap duyabilir. Şu ya da bu zamanda MS’i olan kişilerin yüzde 30 ila 40’ı doktorların hafif ya da orta derecede depresyon olarak tanımladıkları öküntüye girmektedirler. Depresyon bu hastalığın neden olduğu hasarın doğrudan bir sonucu da olabilir. Depresyon ilaçlarla ve danışmanlıkla tedavi edilebilir.
Kendini rahatsız hisseden hastanın, yardım istemenin zayıflık değil, güçlülük olduğunu unutmaması gerekir. Ve bir uzmana sevk etmesi için doktoru ile konuşması önerilir.

16. AİLE DANIŞMANLIĞI YARDIMCI OLABİLİR Mİ?
Bütün aile MS ile yaşar. İş, oyun -neredeyse herşey- açısından ailenin gündelik alışkanlıklarını değiştirebilir ve herkes bundan etkilenir. Danışmanlık hizmeti vermek bütün ailenin hastalığı alışmasına yardımcı olabilir.

17. ÇOCUKLARA MS’İ ANLATMANIN EN İYİ YOLU NEDİR?
Küçük çocuklar temel, basit açıklamalara ihtiyaç duyarlar. Konuları gizlemek yerine tartışmak her yaştan çocuk için daha faydalı olur. Çocuklar genellikle ailelerinin düşündüğünden daha esnektirler ve acı gerçekleri kabul edebilirler. Hiç kuşkusuz, bütün çocukların MS ne getirirse getirsin güvenilir olacaklarına ve bakılacaklarına dair güvence duymaya ihtiyaç duyarlar.

18. GEBELİĞİN MS ÜZERİNDE BİR ETKİSİ VAR MI?
Çalışmalar gebeliğin MS’in uzun vadeli seyrini değişikliğe uğratmadığı gösteriyor. Bununla birlikte, birçok kadın gebelik sırasında bir remisyon yaşıyor ve ardından doğum sonrasındaki belirtilerde geçici bir artış gösteriyor.

19. STRES MS’İ KÖTÜLEŞTİRİR Mİ?
Stresin MS’e neden olduğuna veya kötüleştirdiğine ilişkin kanıt yok. Ancak MS’i olan kişiler stresle de mücadele tekniklerinden fayda görebilirler:
* Olabildiğince aktif olun -zihinsel ve fiziksel açıdan.
* Zamanı enerjiyi koruyacak şekilde kullanın.
* Yaşamı basitleştirin -öncelikler koyun.
* Gevşeme/meditasyon egzersizlerini öğrenin.
* Çözülmesi zor sorunlar için yardım alın.
* Eğlenceye zaman ayırın ve mizah duygunuzu koruyun.
* Gerçekçi hedefler ve beklentiler oluşturun.
* Değiştirilemeyecek olanı kabul edin.

20. SİGARA VE İÇKİ İÇMEK MS’İ ETKİLER Mİ?
Sigara içmenin MS’i kötüleştirdiğine ilişkin kanıt yok. Ancak sigara nefes darlığına, akciğer enfeksiyonlarına eğilimli olmaya ve kalp düzensizliklerine neden olabilir -bunlar sakatlığa katkıda bulunabilecek bulgular olup kuvvet azlığı ve ince beceri koordinasyon bozukluğu nedeniyle bu belirtileri gösteren kişi sigara kullanıyorsa, yangına neden olabilir.
İçki içme ince beceri bozukluğuna, denge bozukluğuna ve kötü konuşmaya neden olur. Aynı zamanda muhakemeyi kötüleştirir ve davranışı değiştirir. Yine alkolün MS’i kötüleştirdiğine dair kanıt olmasa da bütün bunlar varolan nörolojik bulgulara eklenmektedir.

21. SICAKLIK MS’İ NASIL ETKİLER?
Sıcaklık MS’i kalıcı bir şekilde kötüleştirmez. Ancak hepsi olmasa da, MS’i olan birçok kişi sıcak ve nemli havanın, sıcak bir banyo veya duşun veya ateşin belirtileri geçici olarak kötüleştirdiği görüşündeler. Günün sıcağından kaçınmak ve sıcak su yerine ılık suda banyo yapmak iyi olur. MS’i olan birçok kişi buz torbaları, buzlu içecekler ve ılık banyolarla serinlemenin belirtilerin azalmasına yardımcı olduğunu düşünüyorlar.

22. LOKAL YA DA GENEL ANESTEZİ TEHLİKELİ MİDİR?
MS’i olan bir kişi için genel anestezinin taşıdığı riskler herhangi birinin taşıdığı riskle yaklaşık aynı olup yalnız bir istisna bunun dışında tutulur: Ciddi, ilerlemiş MS’i olanlar önlem alınmasını gerektiren solunum problemlerine sahip olabilirler.
Allerjisi olmayan hastalar için sadece novokain gibi sık kullanılan lokal anestezilerden kaçınmak gerekmez. Doğum sırasında kullanılan epidural anestezi gibi omurilik anestezileri daha problemli olabilir. MS’i olan çok sayıda kişi epidural anesteziyi iyi tolere edebilse de, bazı nörologlar yöntemde olası komplikasyonların olduğunu düşünüp, bu yöntemi önermiyorlar.

23. GRİBE KARŞI AŞI YAPTIRMAK GEREKLİ MİDİR?
Grip aşısı tartışmalıdır. Grip aşıları bazı kişilerde MS belirtilerinde bir artışa neden olabiliyor. Bununla birlikte, grip aşılarının şiddetlenmelerin sayısında bir artışa neden oldukları fikrini destekleyecek kanıt da halihazırda mevcut değildir.
Öte yandan, grip gibi viral enfeksiyonlar ve şiddetlenmeler arasında bir ilişki olduğuna ilişkin yeterli kanıt vardır. Gribi izleyerek bir şiddetlenme yaşamış kişiler grip aşısı olmayı düşünebilirler. Bir kural olarak, immünsupresif ilaçlar kullanan kişilerin her türlü aşılamadan kaçınması gerekir.

24. MS’İ OLAN BİR KİŞİ İÇİN HERHANGİ BİR DİYET ÖNERİSİNDE BULUNULABİLİR Mİ?
MS’in diyete bağlı bir nedeninin olduğuna ilişkin bilimsel kanıt yoktur, bu nedenle özel bir diyete gerek duyulmaz. Birçok “MS diyeti” mevcuttur ancak bunların hiçbirinin uzun vadede etkili olduğu kanıtlanmamıştır.
İyi dengelenmiş yemekler genel sağlık için çok önemlidir, bu nedenle hastanın ne yediğine dikkat etmesi esas alınır.

25. ALTERNAİTF TEDAVİLER YARDIMCI OLUR MU?
Akapunkturun, yoganın, görselleştirme ve gevşeme tekniklerinin veya katkılı gıdaların (vitaminler dahil) MS üzerinde kanıtlanmış bir etkisi yoktur. Bununla birlikte, bazı kişiler alternatif tedavilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olduğunu düşünüyorlar.
MS’i olan bir kişi, kendine yardımcı olan her tekniği seçebilir. Ancak alternatif bir tedavi görmeye karar vermeden önce, bu tedavinin potansiyel risklerini, yararlarını ve maliyetini araştırması önerilir. Ayrıca planlarını doktoru ile konuşması tavsiye edilir.

Alzheimer

Alzheimer Hastalığı, bellekte ve öğrenme, konuşma, akıl yürütme, yargılama, iletişim ve günlük yaşam etkinliklerini sürdürme yetilerinde kademeli olarak yıkıma ve davranışlarda değişikliklere yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.1 Alzheimer Hastalığı, halk arasında "bunama" diye adlandırılan demansm en sık nedenidir.

Alzheimer Hastalığı adını, Alman doktor Alois Alzheimer'den almıştır. Dr. Alzheimer 1906 yılında Tübingen'de düzenlenen Güneybatı Alman Psikiyatristler Konferansında ilk kez bir demans vakasının sunulduğu çok çarpıcı bir ders vermiştir. Dr. Alzheimer bu konferansta Auguste D adlı 51 yaşındaki kadın hastasını sunmuştur. Dr. Alzheimer ilk muayene sırasında bu hastada, ilerleyici zihinsel bozukluklar (hafıza, kavrama, konuşma ve yön bulma bozukluğu), işitsel halüsinasyonlar, hezeyanlar ve belirgin davranış bozuklukları saptamıştır. Daha sonra bu hastayı 1906 yılında ölene kadar yaklaşık 5 yıl boyunca izlemiştir. Hastanın ölümünden sonra yapılan otopside beyinde anormal kümeleşmeler (günümüzde amiloid plaklar olarak adlandırılmaktadır) ve lif yumakları (nörofibriler yumaklar) saptamıştır. Bugün beyindeki bu yumaklar ve plaklar Alzheimer Hastalığının beyinde oluşturduğu ana değişiklikler olarak kabul edilmektedir.

Bilim insanları daha sonraları Alzheimer hastalarının beyinlerinde başka değişiklikler de saptamıştır. Beynin, bellek ve diğer zihinsel yetiler açısından büyük önem taşıyan bölgelerindeki sinir hücreleri ölmekte ve sinir hücreleri arasındaki bağlantılar bozulmaktadır. Ayrıca sinir hücreleri arasında mesajları taşıyan bazı kimyasal maddelerin düzeyleri de azalmaktadır.

Alzheimer Hastalığı günümüzde milyonlarca kişiyi etkilemektedir. Alzheimer Hastalığının yaşlanmanın normal bir sonucu olmadığının bilinmesi çok önemlidir. Çünkü, hastalığı ortadan kaldıran bir tedavi olmamakla birlikte, hastalığın belirtilerini azaltabilen ve hastanın yaşam kalitesini iyileştirebilen tedaviler bulunmaktadır.
Bu yıl 100. yaşına ulaşan Alzheimer Hastalığımla ilgili çalışmalar yoğun bir biçimde sürmektedir. Bu hastalığa ilişkin bilincin artması ve erken dönemde, hastanın günlük yaşamıyla ilgili düzenlemeler, hasta bakımı ve ilaçlardan oluşan tedaviye başlanması gerek hasta ve hasta yakınlarının yaşamlarının daha kolaylaşmasına gerekse bu hastalığın topluma getirdiği yüklerin azaltılmasına yardımcı olacaktır. Bunun en önemli basamaklarından birisi toplum, doktorlar, bilim insanları, hastalar, hasta yakınları ve hasta/meslek örgütleri arasındaki işbirliğinin geliştirilmesidir. Alzheimer Hastalığımın 100. yılında bu hastalık konusundaki bilincin ve dayanışmanın geliştirilmesi Alzheimer Hastalıgı'yla mücadele gücümüzü önemli ölçüde artıracaktır.

Akupunkturun Bilimsel Temelleri

1-Analjezik etki

2-Homeostatik etki (otonom sinir sistemi)

3-İmmün sistemi artırıcı etki

4-Sedatif etki

5-Psikolojik etki

Akupunktur (PAG periaquaductal gri cevher) etkileyerek 5 HT (Serotonin)salgılanmasına neden olur.

Serotinin blokeri Siproheptadin verilidiğinde Akupunktur analjezisinin de azaldığı ve serotinin salgılamadığı tespit edilmiştir.

ANALJEZİK ETKİ

Ağrı subjektif bir bulgudur. Hoş olmayan bir duygu tecrübesi olup doku hasarı veya olma eğilimi vardır. Akupunktur’un ağrıyı azaltmasında 3 teori ortaya atılmıştır.

a)Gate Kontrol Teorisi

b)Nosiseptif Afferent Teori

c)Endorfin Teorisi

a)Gate Kontrol Teori: burada sinir uçlarını geçiren kapılar vardır.1965 yılında Melzack ve Wall bu teoriyi ortaya attılar. Buna göre ağrı; periferdeki sinir aktivasyonun (impuls) talamo-kortikal sisteme ulaştığı zaman ortaya çıkar. Ağrının hissedilmesi için impulsun belli bir ölçüye çıkması gerekir. Kapılar sipinal kordun substansia Gelatinoza bölgesindedir. Buna göre C grubu ince miyelinli sinirler ağrıyı taşırlar buradan spinal cordun arka köklifleri buradan da nöronlarla sinoptik kontak kurarak arka gri cevhere gelir. Buradan da karşı ön lateral spiral korda gelir. Buradan da lateral spino talamik yolla uyarılar talamusa buradan da kortekse ulaşır ağrı duyulur.

Akupunktur iğnesi ise kalın miyelinsiz olan A delta liflerini uyarır bu da substansiya gelatinozadaki kapıyı kapatarak ağrı impulsunun yukarı gitmesine engel olur. Akupunktur iğnesi dokunma ve basınç reseptörlerini uyarır.

b)Nosisptif Afferent sistem teorisi: Ağrı çıplak sinir uçları ile algılanır. Ağrı duyumu sadece patolojik durumda duyulur. Uyarılarda nosiseptif reseptörler aşırı derecede mekanik, sıcak, soğuk ve kimyasal etkilerle dokuları tahribi ile uyarılırlar. Nosiseptif reseptörler plexsuslar aracılığı ile uyarıları santral sinir sistemine taşır. Miyelinsiz sinir liflerinden oluşan bu plexsuslar dokulara girer ve kan damarlarını çevreler normalde inaktiftir. Dokuların mekanik bükülmesi ile laktik asit, K artışı, pH 6’nın altına düşmesi sonucu histamin, Polileptit kininler, serotonin, prostoglandirler salgılanır. Bu da reseptörleri uyararak afferentlerle santral sistemine ulaşır.

Dokularda ayrıca mekano reseptörler vardır. Reseptörler kalın ve ince lifler olarak ayrılır. Kalın olanı mekân reseptörler ince olanı nosiseptif afferent liflerdir.

Akupunktur; mekano-reseptörleri (kalın) uyarırlar bu da inhibitör impulsu taşıyarak nosiseptif afferent lifler üzerine inhibe eder ve diğer ağrı impulsunun yukarı taşınmasını engeller. Fizik tedavide doku vibrasyon, elektiriksel stimulasyon, ağrıyan yere masaj yapılması da aynı mekanizmayla açıklanabilir.

c)Endorfin teorisi: Anterolateral Spinal traktüslerin % 30‘u talamus posterir çekirdeklerinden geçer. Ağrıyı duyan talamus değildir. Yollar buradan beyin üst bölgelerine (talamus kortikal)geçer. Buradan 3 bölgeye uzanır. Parietal temporal ve frontal.

Parietal: Ağrının nerede olduğunu ve kalitetif yapıyı algılar.(yakıcı, künt, vs.)

Temporal: Ğeçirmiş olduğu hafıza yer alır ağrının ne kadar süreyle sürdüğü ve başladığı frontal acı hissini duyar.

Bu 3 bölgenin uyarılmasında retüküler nöronların aktivasyonu önem taşır. Eğer retüküler nöronlar az aktive olmuş ise ağrı yukarıya taşınır. Yani retüküler neronlar da mekano reseptörler g.b. görev alırlar. Bu retikülo-spinal yolla spinal kordaki apikal spinal nöronlarada etki ederek inhibisyona dolayısıyla da ağrının yukarı çıkmasını engeller.

Bu inhibisyonun bir şeklide orta beyinden salgılanan ve BOS’a da geçen (periaqua ductal gri madde) endorfinler retiküler sistemi etkileyip periferik nosiseptif aktiviteyi engeller.

İşte akupunktur endorfin ve diğer opiafları salgılattığı için retiküler axorların inhibitör etkisi başlatır.

Endojen Opiatlar:

Bunlar biokimyasal peptidlerdir Pituatary gland, hipotalamus ve spinal cord’dan salgılanır.

3 gruba ayrılır.

1-Pro-opiomelanokortin.

— B Endorfin (hipofiz ön lobunda bulunur)

2-Pro - enkefalin A sistemi

— metenkefalin

— Lö – enkefalin (beyin ve spinal kord)

sürrenal, G.İ. S,çeperi ve sempatik ganglionlar.

3-Pro-enkefalin B sistemi

Dinorfin, B neoendorfin.

Akupunktur uyarımı sonrası metenkefalin ve de B endorfin seviyesi artar bu da ağrının azalması ve kişinin rahatlaması sakinleşme açısından önem taşır.

HOMEOSTATİK ETKİ:

Otonom sinir sistemi iç organların çalışmalarına sürekli ve otomatik olarak kontrol eder. Sistem, dolaşım, boşaltım, solunum, sindirim ve üreme fonksiyonlarını ayarlar ve düzenler. Otonom sinir sistemi iç organ sistemlerini vücut sıvıları içindeki su, elektrolit, asit, baz dengesinide kontrol altında tutmaktadır.

Bir iç organın çalışmasındaki bir değişiklik diğer bütün organları da etkileyebilir. Otonom sistemleri bunları düzenlerken birçok ilişkide bulunduğu alanda vardır. Bunlar spinal kord, retüküler formasyon, diğer beyin nükleusları, limbik sistem, serebral hemisfer, hipotalamus ile bilgi alış verişinde bulunur. Şahıs bu sistemin şuurunda değildir haberdar da değildir. Periferal dokularla beyin ve spinal kodlar arasında ki otonom ilişkiler ganglion aralığı ile kurulur. Ganglionlar ya organ içinde bulunur veya spinal kordun yanında (sempatik ganglionlar) şeklinde bulunur.

Otonom sinirler efferent sinirlerdir. Mutlaka bir gaglionla sonlanır. Spinal sempatik sinirler T1-L2 arasından çıkar bunları hücre gövdesi lateral gri boynuzdandır. Bunlardan ventral kök ile her bir segmentten çıkarlar.

Buradan sempatik ganglionlara gelip buradan iskelet kaslarına giderler, sempatik gangliondan çıkan bir diğer kol ise ikinci bir kolleteral ile ganglionla ilişkiye girer buradan da iç organların düz kaslarına giderler. Dolayısıyla torekal ve lumbal bölgeye yapılan akupunktur bu alandaki iç organlarıda etkilemektedir.

Aynı şekilde damarlar üzerinde vaso konstrüksiyon-vasodilatasyon yaparak hipertansiyon tedavilerinde, gene mide aynı şekilde uyarılarak motilde ve HCL asidin azaltılması sonucu gastrite ve duadenal ülser tedavilerinde geçerlidir.

WHO 1970 yılından bu tarafa Akupunkturla ilgili tüm çalışmalara destek vermeye başlamıştır. WHO’nun akupunktur noktalarını internasyonel düzeyde aynı dille ve terimlerle kullanılması için birçok deklerasyon yapmıştır. Buna göre 361 klasik akupunktur noktası 48 ekstra nokta ayrıca kulak akupunkturunu tarif etmiştir.

Akupunktur noktaları dikkatle incelendiğinde neredeyse 286 adetinin majör kan damarları bölgesinde bulunduğunu ( bu damarların etrafındada küçük sinir ağları vardır. Ayrıca hemen birçok akupunktur noktasının küçük sinir ağları tarafından çevrelediğini görüyoruz.

Bunlar:

A:Cuteneus: (Sensoryel ve sempatik)

B-Vasküler: (Sempatik ve sensoyel)

C-Muskuler:( Sensoryel ve moter)

İMMÜN SİSTEMİN ETKİSİNİ ARTIRICI ETKİ

Akupunktur bilimsel olarak vücut direncini artırdığı tespit edilmiştir. Örnek verirsek Mide 36 no’lu(Diz kapağının altında ve ön yüzde bulunur) nokta uyarıldığında kandaki akyuvarlar(lökosit ve lenfosit) ın arttığı aynı zamanda lökositlerin fagositoz dediğimiz bakteri ve virüsleri yok etme olayını artırdığı tespit edilmiştir. Özellikle T lenfositlerin salgıladığı interferon seviyesinde belirgin bir artış bulunmuştur.

Lökosit sayısı akupunktur uygulandıktan 3 saat sonra artar ve 24 saat kanda kalır.

Karaciğer retikülo-endotelial sistem hücrelerinde fagositik aktivite 6. günde % 50 12. günde % 70 artar. Önce immün globulin M artar. Özellikle işaret parmağı ve başparmağı arasındaki perdenin sırt üst kısmında bulunan Lİ 4 (Kalın Barsak 4 ) noktası ST 36 ( Mide 36 ) akupunkturla uyarıldığında T hepler (yardımcı ) hücrelerin sayısında belirgin bir artış gözlenir.

Dolayısıyla akupunktur, hem hücresel (fagositoz ), hem de humoral (antikorlar ) immün sistemi uyarır ve fonksiyonlarını arttırır.

SEDATİF ETKİ

Akupunktur tedavisi süresinde beyin aktivitesi değişir EEG de delta ve teta dalgaları azalırken beta dalgaları artar. Bu da kişilerin uyumasını ve stresten arınmalarını sağlar.

Sonuçta akupunkturun sedatif etkisi dolayısıyla epilepsi, ilaç bağımlılığı, fobi, anksiyete(özellikle sigara bağımlılığı tedavisinde )etkilidir.

PSİKOLOJİK ETKİ

Beyinde dopamin ve beta endorfin salgısını artırarak sakinleştirici ve rahatlatıcı etkileri olur. Ayrıca akupunkturun antidepresan etkisi de vardır. Bunu vücuttaki serotinin salgısını artırmakla gerçekleştirir

AKUPUNKTUR NOKTASI

Akupunktur noktası adını verdiğimiz alanlar cilt altı veya kas içinde bulunan alanlardır. Son zamanlarda yapılan tüm çalışmalarda bu bölgelerin diğer cilt alanlarından daha farklı bir elektrik potansiyelinin olduğunu göstermiştir.

Hücrenin uyarılmasına bağlı Na=Sodyum ve K=Potasyum dengesi değişir Bu da hücre memran potansiyelini değiştirir.( 60 mV ) Bir başka araştırmacı ise akupunktur noktalarının bulunduğu alanlarda daha fazla cilt papillaları bulunduğunu ispat etmiştir.

Bir başka deyişle bu noktalarda sinir hücrelerinin alıcılarının daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Gene birçok akupunktur noktası sinir dermatom bölgesine göre dağılım gösterir. Dolayısıyla bu bölgeler kasların motor nöron plaklarına isabet ederler. Bu da demek oluyor ki akupunktur noktasını iğne veya diğer yöntemlerle uyardığımız zaman hem o bölgedeki sinirlerin uyarılması hem de bu uyarıların merkezi sinir sistemine taşınarak (beyne) beyni uyarması gerçekleşir. Beyin de aynı ölçüde cevap vererek birtakım maddelerin Beta endorfin, serotonin, bradikinin v.s salgılanmasını sağlar. Bunlarda rahatsızlıkları giderici mekanizmayı devreye sokar.

Uyarılar beynin hipofiz bezinden beta endorfin salınmasını sağlar. Beta endorfin tıpda kullandığımız sentetik ağrı kesici morfinden 50 kat daha fazla oranda ağrı keser. Ayrıca endorfinler ağrını daha yukarıda ağrıyı duyan merkezlere geçmesini önler. Yani aslında biz doktorlar akupunkturla hiçbir ilaç kullanmadan vücudun tedavisini gene kendisine yaptırıyoruz.

Beyinde özellikle hipotalamus, hipofiz bezi ve de retikülo-formasyonu uyarır.

Akupunkturun yapmış olduğu ağrı azaltıcı (analjezi) özelliği özellikle morfin antagonisti (etkisini bertaraf eden) nalloxon adını verdiğimiz bir madde ile akupunkturun etkisi durdurur.

Akupunkturun en önemli etkisi organik olmasıdır. Bu konu ile birçok kobay ve hayvan deneyleri yapılmış olduğu akupunkturun çok az psikolojik etkisi olduğu, tedaviyi organik bir şekilde yaptığı ispat edilmiştir.

Akupunktur noktasının elektrik rezistansı 50,000 ohm’ken diğer cilt alanları 200,000, ila 2.000.000 ohm arasında yer alır.(1976 yılında Becker 1984 yılında Chan S tespit etmiştir.)Ayrıca akupunktur meridyenleri konusunda 1989 yılında Darras Technetium (TC)=radyo-aktif bir maddedir) yi akupunktur meridyeni boyunca ilerlediğini tespit etmiştir.Kısacası elektrik rezistansı(direnci) düşük olması demek elektrik akımını daha fazla iletir demek(akupunktur noktası )tir .